Yeni sezona giriyoruz ve tabii ki de şampiyonluk dilini yine ağzımıza pelesenk etmek istiyoruz. Bunun doğruluğu veya yanlışlığı elbet tartışılmadır. Çünkü her yeni sezon öncesi taraftarların paralarla transfer etmediği tek kelime şampiyonluktur. Toplumsal hareketler, düşük sosyo-ekonominin yarattığı travma futbol başarısıyla tedavi oluyor. Böylelikle insanların futbolu toplumsal denetim mekanizması haline getirmesi olağan bir durum. Elbette futbol dışlanmışlık hislerimize ilişkin sorunlarımızı kökten çözemez, ama yine de yardımcı olur.
Dünya’da futbol beyaz üst kesim tarafından toplumun beyaz olmayan, işçi ve fakir kesimine futbolun kapılarını kapatmak için bir bahane olmuştur her zaman. 20. yüzyılın ilk yarılarında hemen hemen çoğunu beyazların oluşturduğu, şehirli elit kesimin sporu olmuştur futbol. Tam da bu noktada futbolun ticarileşmesi bu yüzyılın ilk yarılarında siyahi oyuncuların, elit tabakaların desteklediği takımlara transfer olmasıyla başlamıştır. Büyük takımlar, oyuncuları elde tutabilmek için ilk defa oyuncu ücretleri uygulamasına geçmişlerdir. Avrupa kıtasında futbolun yarattığı tüketim, arz, talep sıkıntısıyla beraber diğer kıtalardaki yetenekli oyuncular Avrupa’nın büyük kulüplerinin gözdesi olmuştur bir anda. Bu yüzyılda geleneksel futbol sınırlarını aşmış, ticari bir araca dönüşmüştür.
Geçen sezon bu endüstrileşmiş futbolun sihrine kapılarak Avrupalı takımların artık olarak gördükleri futbolcularını Türkiye’ye getirmek ve elde tutmak uğruna futbolculara yüksek ücretler ödeyerek ve üstüne şampiyonluk edasıyla süslenmiş bir yola koyulduk. Nasılsa futbol, ne kadar fazla para verenin o kadar başarı kazandığı bir araç haline gelmişti(!), hayatının iyileştirici bir faktörü olarak “futbol”u hayatının denetim mekanizması haline getiren bizler için elbette büyük bir hayal kırıklığı olmuştu.
Kulüp görece küçülmeye gitti. Bu küçülmenin yarattığı olgunluk ile geçen sezona göre takımı gençleştirdik. Gerekli mevkilere takviyeler yaptık. Bu takviyeleri de geçen sezona göre dersler çıkartarak yaptığımızı düşünüyorum. Bunu da yüksek ücretlerden kaçınarak yapmaya çalışıyoruz. Bu endüstriyel çark içinde taraftarın gözünü boyama adına yapılan transferlerin hatalarından ders çıkartmak tabii ki güzel bir erdemdir. Şimdi erdemli olmanın sırası taraftarda.Kuşkusuz şampiyonluk beklentisi ruhumuzu gıcırtadan duyguların en hasıdır. Bu erdemi şampiyonluk beklentisiyle köreltmeyelim. Bırakalım da düşük bütçeyle kurduğumuz kadronun bizlere vereceği keyfi düşünelim.