Bazı insanlarda tanrı vergisi bir ışık vardır; bu ışık toplumdan topluma başka isimlerle adlandırılmıştır ama kesin bir tanımı yapılamamıştır. Bu insanlar bulundukları her ortamda fark edilir, hiç çaba sarf etmeden güven kazanır, karizmatik ve çekicidir. İşte yetenekleri ve yeşil sahalardaki duruşuyla Zineddin Lyazid Zidan da bu insanların en büyük örneklerinden biridir. Gittiği her yere antik çağ kahramanları gibi zafer ve kazanç götürmüş bir bereket timsalidir.
Söylediklerimizin altını doldurmak adına çok sevmesek de biraz rakamlara bakalım,
Zidane kariyerinde toplam:
506 lig maçına çıkmış ve birçok forveti kıskandıracak şekilde 95 gol kaydetmiştir.
Yerel kupa maçlarında 58 kez oynayıp 7 kez fileleri havalandırmıştır.
Ayrıca 122 maçta 23 gol ile Avrupa kupalarına ambargo koyarken Milli Takımında da boş durmamış 108 maçta 31 gol kaydetmiştir.
FIFA Dünya Kupası’na üç kez (1998, 2002, 2006) takımını taşımış ve unutulmaz kafa golleriyle 1998’de kendi evine götürmeye hak kazanmıştır. Avrupa Futbol Şampiyonası
için de benzer bir tablya imza atmış 1996, 2000, ve 2004’te üç kez katılıp 2000’deki turnuvada müzesine kupa ile dönmüştür.
Kulüpler bazında 1992 yılında küme düşen AS Cannes (ki burada da takımının UEFA kupasına katılım hakkı kazanmasında pay sahibidir.) takımından geldiği Bordeaux‘nun 1996’da Bayern’e 2-0 ve 3-1’lik skorlarla kaybettiği finale çıkmasında büyük rol oynadı. Fransız Milli Takımı teknik direktörü Aimé Jacquet tarafından milli kadronun beyni olarak konumlandırılması da bu döneme denk gelmiştir.
Fakat kaybedilen UEFA finalinin Zizou için asıl önemi kendisini siyah-beyaz’lı renklere bağlayacak transfere yol açması olmuştur. Dugarry ve Bixente Lizarazu’yla kurduğu Bordeaux üçgeni bu tarihlerde bozulmak zorunda kalmıştır. 5.35 Milyon Euro gibi bir bedelle Juventus yollarına düşen Zidane Marcello Lippi kılavuzluğunda İtalya macerasına başladı fakat işler beklendiği kadar iyi gitmedi. Ülkeye ve Takıma uyum süreci 3-4 ay kadar süren oyuncunun Zidane gibi muhteşem bir yetenek ve karakter olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok sanıyorum. Buradan takım değiştiren yerli ve yabancı oyunculara en az 5-6 ay kadar zaman verilmesi gerektiği sonucunu çıkarırsak yanılmış olmayız. Uyum sürecini atlattıktan sonra Serie A’da ve her platformda yetkinliğini göstermeye başlayan Zidane gözünü diktiği bir çok apoleti omuzlarına takmaya başladı. Kısaca özetlersek 1997 ve 98’de Serie A Şampiyonluğu, 97’de İtalya Kupası, 96’da UEFA Süper Kuapsı ve Kıtalararası Kupası kazandı. Bu dönemde Juventus’la iki d-kez Şampiyonlar Ligi Finali oynamasına rağmen maalesef muvaffak olamadı. Buna rağmen performansı dönemin en güçlü kadrosuna sahip Real Madrid yöneticilerini büyülemeye yetmişti. Dönemin rekor transfer bedeli ile 77 Mliyon Euro’ya Mor Menekşelere katıldı. 2001 sezonunda katıldığı Real Madrid kadrosu ile beraber La Liga şampiyonluğunu da apoletine eklerken bu defa daha önce iki kez ıskaladığı Şampiyonlar Ligi Kupasını da Bayer Leverkusen karşısında kazanılan finalden sonra kaldırdı. Bu maçta efsanevi Brezilya’lı Roberto Carlos’un ortasıyla attığı destansı gol ise FIFA tarafından Şampiyonlar Ligi’nin en iyi golü seçilmiştir. (Zidane Efsanesi)
Bu dönemden sonra hem La Liga’da Real Madrid’in izlediği Yıldızlar Armadası taktiğinin güç kaybetmesi hem de başta Barcelona olmak üzere güçlenen diğer rakipler sayesinde kaybedilen lig şampiyonlukları ve Avrupa’da alınan başarısız sonuçlar bir devrin sonunun geldiğini göstermekteydi. Artık parayı basıp alınan üst düzey oyuncular karmasından kurulu Real Madrid alt yapı merkezli Valencia, Sevilla gibi takımlar karşısında dahi zorlanmaktaydı. Değişen futbol düzeni Real Madrid’de de bazı taşların yerinden oynamasına yol açtı bu dönemde. Taraftarın “büyücü” dediği Zidane yeni düzende hızlanan ve güçlenen La Liga arenasında sorunlar yaşamaya başlamıştı. Takımın genel formsuzluğu oyuncuların kendi arlarındaki ilişkileri bozduğu gibi yönetimin oyunculara olan bakış açısını da değiştirmişti. Artık daha genç ve savaşçı bir kadroya ihtiyacı olduğunu düşünen başkan Florentino Pérez’in de etkisiyle 2007 yılında biten kontratını başka bir takımda oynamayacağını da bildirerek fesih etmiştir. Son maçında dünyada çok az kişiye nasip olacak şekilde Real Madrid taraftarının önünde golle veda etmiştir formasına.
Zidane’ın Milli Takım kariyeri de ap ayrı bir destan olduğu için onu başka bir yazıya bırakmak zorundayız ama, 2006 Dünya Kupası’ndan bahsetmeden Zidane yazısı yazmak kesinlikle eksik kalacaktır. 2006’da finalde maçın uzatma dakikalarında Zidane kendisine yakın markaj yapan Materazzi ile yaşadığı ikili mücadelelerde aralarında geçen diyaloglardan dolayı sinirlerine hakim olamayarak göğsüne kafa atmıştır. Aslında bu kafa biraz da Zidane’ın gizli kodlarını açık etmiştir, Zidane sadece çok sağlam bir profesyonel değil aynı zamanda bir Akdeniz insanıdır. Kendisini çokca çeken Materazzi’ye “formamı o kadar çok istiyosan, maçın sonunda veririm” deyince Materazzi “fahişe kız kardeşini tercih ederim” cevabını vermiş; Zidane da bir çoğumuzca (ne kadar tasvip etmesek de) hiç de yadırganmayack bir hamlede bulunmuş, tabiri caiz ise kafayı gömmüştür. O döenmde maçı beraber izlediğimiz kardeşimin yorumu muhtemelen dünya üzerinde milyarlarca insan tarafından da payalşılmıştı “Zidane vurduysa muhakkak haklı bir sebebi vardır.” Kardeişmi doğru çıkarırcasına, bu olaya rağmen Zidane turnuvanın en iyi oyuncusu ödülüne layık görülmüştür.
Başarısının sırını babasının “göçmensen iki katı çalışacaksın” öğüdüne bağlayan Zidane futbolu bıraktıktan 5 yıl sonra bile futbol severlerin gözlerinde bir ışıltıya sebep oluyorsa ve özlemle anılıyorsa, babasının sözünü tuttuğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Dünya futboluna adını altın harflerle yazdıran Zidane’ı izleme zevkini bizlere bahşettiği için Yüce Allah’a şükrederken, tüm Joganita ve Dikoyna ailesine güzel, tertemiz, keyifli ve adil oyunlar diliyorum.