Bir Alman olsam kesinlikle Borussia Dortmund taraftarı olurdum diyerek söze başlamak istiyorum. O taraftardaki tutku ve bağlılık genel olarak Almanya’daki diğer takımlarda da var. Ama Borussia Dortmund taraftarı futbol kavgasını Trabzonspor gibi kavramış görünüyor.
B. Dortmund son dönemin en sistematik takımlarından birisi oldu. Günümüz Barcelona’sının tiki-taka pas sistemiyle futbol sahalarını forse ettiği dönemde, B. Dortmund’un disiplin-hız ve teknik üçgeni Jürgen Klopp ustalığıyla harmanlanıp servis edilip, izlenilmesi gereken takımların başında yerini aldı.
Tarihi hep parlak dönemlere ev sahipliği yapmadı bu Alman takımının… Çok kötü dönemlerden geçti, çok kötü futbol oynadığı zamanlar oldu ve ligi son on yıl içerisinde 10. sıranın gerisinde bitirdikleri oldu. Fakat, hiçbir zaman boş tribünlere oynamadılar. O ateşli taraftar bu takımı hiçbir zaman yalnız bırakmadı.
Trabzonspor, iyisiyle kötüsüyle, sevabıyla günahıyla, hatalarıyla doğrularıyla çok kötü bir sezon geçiriyor. Son on yıla bakacak olursak belki de en kötü futbolu oynayan, sistemi olmayan, mücadele etmekten çekinen, korkak ve isteksiz bir Trabzonspor izliyoruz. Şenol Güneş’in gidişinden sonra yerine gelen Tolunay Kafkas’ın hırsında da bir kırılma var. Ateş ve barut teorisi taraftarı heyecanlandırsa da, futbol takımının sahadaki görüntüsü taraftarın gelecek için umutlarını arttırmaktan ziyade, ligin bir an önce bitmesi ve ligi en iyi yerde bitirme arzusuna yerini bıraktı.
Borussia Dortmund da bir dönem böyle kötüydü. Hem de çok kötü oynuyordu. Bir sihirli değnek ve bir yapılanma oldu. Sonra şu an hayranlık duyulan hale geldi. Alt yapıdan futbolcular ile imrenilesi ve kontrol edilmesi güç bir takıma dönüştüler.
Şimdi yazının buraya kadar olan kısmını okuyanlar Borussia Dortmund ile Trabzonspor’u mu kıyaslıyoruz? diye düşüneceklerdir. Ki, bende böyle bir yazı okusam aynı şeyi düşünürdüm. Ama öyle bir durum söz konusu değil, belirtmem gerekiyor.
Borussia Dortmund en kötü olduğu dönemde bile boş tribünlere oynamadı. Signal Iduna Park’a giden taraftarlar Borussia Dortmund kaybetse bile “bunlardan cacık olmaz, bir daha izlersem ne olayım” demedi. Ertesi hafta yine o stadı doldurdu. Yine kaybettiler, yine doldurdular.
Trabzonspor gerçekten çok kötü futbol oynuyor. Sahada taraftarın içini ferahlatan, güvenini tam olarak kazanmış ve oynadığı süre içerisinde şapkadan tavşan çıkarabilecek futbolcu-lar da yok. İzlenilmesi büyük bir ızdırap olan hiçbir umut vermeyen bir takım hüviyetinde olabilir Trabzonspor, olsun… Borussia Dortmund da olmuştu.Arjantin’de River Plate de olmuştu. İngiltere’de Newcastle United da oldu. Ama öksüz kalmış stadyumlarda oynamadı.
Avni Aker sadece Trabzonspor zafere koşarken dolmamalı, her maç aynı coşkuya ev sahipliği yapmalıdır. Trabzonspor varsın Şenol’lu, Dozer Cemil’li, Dobi Hasan’lı, Ali Kemal’li kadro gibi oynayamasın, varsın rakip Avni Aker’de korner kullanıyor olsun…
Şampiyonlar ligi finalinde Milan takımı İstanbul’da Liverpool’a karşı 3-0 öndeydi. İlk yarı bu sonuçla bitmişti. Bütün otoriteler Milan’ı şampiyon ilan etmişti. Liverpool takımı ikinci yarı sahaya çıkarken Atatürk Olimpiyat stadında bir çığlık kopuyordu. “You will never walk alone”… Liverpool taraftarı bir yandan gözyaşı dökerken diğer yandan “Asla yalnız yürümeyeceksin” diye haykırıyordu. Maç döndü, Liverpool şampiyonlar ligi şampiyonu oldu. Neden mi anlattım? Çünkü Trabzonspor var olduğu sürece asla yalnız yürümeyecek!
*
Trabzonspor için bugün değilse ne zaman?
Unutma Trabzonspor taraftarı sen arkasında olmazsan hiç kimse arkasında ve yanında olmaz Trabzonspor’un…
Garrincha
bir futbol dilencisi