Taraftarlık olgusu kimine göre çok saçmayken, kimine göre hayatının ilk planına aldığı kimliklerinden birisi. Mesela sigara içmeyen bir adamın, sigara içenleri anlamaması, “ne anlıyosunuz şu sigaradan” demesi gibi bir şey; bir insanın taraftarlık ruhu olmaması, taraftarlığı saçma ve anlamsız bulması. Bunun altında futbolu sevmek, futbola ilgi duymak da var tabi ki. Futbola ilgisiz birinin zamanla futbola ilgi duymasıyla da taraftarlık olgusunu da üstüne geçireceği gerçeği muhakkak. Bu da sigarayı saçma bulan birinin, zamanla arkadaşlarının da zoruyla tek tük içe içe sigaraya alışmasıdır bir nevi. Futbola ilgisiz, tuttuğu takımın 5-6 futbolcusunu zar zor sayabilecek kişiler bile günümüz sosyal medyasında, esas fanatiklerin de gazıyla diğer takım taraftarlarına hakarete varan şeyler yazıyor. Neden yaptığını, nasıl bir durumun içinde olduğunun da farkında olmadan yapıyor bunu.
Ben de bazen düşündüğümde çok saçma geliyor fanatiklik derecesinde olan taraftarlık. Trabzonlu ve Trabzonsporlu olmasaydım bu kadar ilgi duymazdım gibi geliyor bazen. Futbolu izlemeyi de, oynamayı da çok seven biriyim. Buna rağmen bu şekilde hissettiğim oluyor. Sanki o bordo mavi’li forma sahaya çıktığında köydeki babaannem için de sahaya çıkıyor. Sanki tüm bir şehri temsil ediyor, tüm o şehir için ne olursa olsun sonuna kadar elinden geleni yapmalı o sahadaki takım. Yenildiğimizde değil de, o sahada mücadele etmeyen takımı gördüğümde sinirleniyorum, üzülüyorum. Paranın gücüne karşı savaşmaya çalışıyor küçük bir şehir. 82 puan alıyor ama yetmiyor.
Volkan Konak’ın şarkısında da geçiyor ya hani: “Unutmadan; bu sene de şampiyonluğa oynuyoruz.” Evet her yıl şampiyonluğa oynuyoruz biz. Ama ben her yıl olamayacağımızı bilerek bu takımın her maçını izliyorum. Şampiyon oluyor diye sevmedim ki ben bu takımı. Şampiyon olmuş diye de sevmedim.
Geçtiğimiz sezon yaptığımız şampiyonluk yarışında da ben takımımı şampiyon olmuş varsaydım. “Alabilecekleri en yüksek puanı aldılar, 17’de 16 gibi bir olay geldi bizi buldu. Neden bizi buldu bu bokyiyen” diye hayıflandım.. “Onlar benim için şampiyon takım” dedim. Bu şampiyonluk süreci içinde özellikle ekşi sözlük’te maç başlıklarında yazılan çizilen o kadar iğrenç şeyler oldu ki beni futbolla alakalı şeyler yazmaktan soğutan.. Sayfalar, rakip takım taraftarlarına, futbolcularına hakaretler doluydu. Bu taraftarlık anlayışı bana göre değildi. Kendi takımımı destekler, kazanmasını isterim. Olmazsa da rakip takımı tebrik ederim. Kazanmayı haketmişsek de, haketmemişsek de -işin içinde bir katakulli yoksa- kaybettiysek tebrik ederim. Ama bu yıl olan mücadelede tebrik namına yazılan bir şeyler bulmak o kadar zordu ki.
Ligimizde, Trabzonspor maçları dışındaki maçları da pek takip eden biri değilim. Mesela şu çok gergin geçen Fenerbahçe – Gaziantepspor maçının son dakikadaki golünü lig bittikten 2 ay sonra görmüştüm. Merak edip golün nasıl olduğuna bile bakmamıştım. Bu da taraftarlık olgusundan zaman zaman soğumamla alakalı birşey.
Tüm bunların sonrasında ortaya çıkan şike skandalı ise Türk Futboluna bakışımı, maçları izlerken ki heyecanımı öldürmek için çok yeterliydi. Bu süreçle beraber insanlar daha da hırçınlaştı. Hakaretler daha da sertleşti. Ben daha da fazla soğudum. Sahada futbolcuların yapması gereken mücadele, internet ortamında taraftarlar tarafından birbirine laf sokma yarışı şeklinde yapılır oldu. Etnik küçümsemeler, saat 12 esprileri..
Geçen hafta kaybettiğimiz İBB maçında hiçbir şey hissetmeyişim de bu durumu kanıtlar nitelikte.
Türk spor medyasının durumu ise çok daha vahim. Zaten insanlardaki bu nefreti körükleyen de biraz onlar. Ömer Çavuşoğlu bile bu ülkede spor yazarlığı yapıyor düşünün işte. Yazdıkları ve yaptıklarıyla da prim yapıyor. Bu, içinde olduğumuz durumların en vahimi.
Benim görmek istediğim taraftarlık; rekabetin de içinde olduğu ama insanların bunun bir spor ve eğlence olduğunu unutmadan yaşamaları. Ben kendi sevincimi başka takımla dalga geçerek kutlamadım. Başka takımların başarısızlığıyla da dalga geçmedim. Bazen öyle şeyler olur ki makaranı yaparsın filan geçer gider, bunlara pek bir şey dediğim de yok aslında. Ama iş anayı bacıyı katıp, küfürlere, hakarete varınca kusura bakmayın ben iğreniyorum.
Asıl yakındığım, sahadaki mücadeleyi yapan futbolcular çoğu zaman bu fotoğraftaki gibiyken, onları destekleyen taraftarların içinde bulunduğu durum. Taraftar sahadaki futbolcuya inanıyor, bağlanıyor. O futbolcu bir kaç yıl sonra ezeli bir rakibe transfer oluyor. Yani taraftar inandığı o futbolcu tarafından kandırılıyor. İşte bu yüzden de saçma geliyor bazen taraftarlık kavramı.
Ve ben uzun zamandır futbolla alakalı doğru dürüst bir şey konuşmadım arkadaşlarımla. En azından Türk futboluyla alakalı. Son 5-6 ayda yaptığımız futbol muhabbetlerinin de El Clasico’lar ve Avrupa liglerindeki birkaç maç üzerine olması Türk Futbolunun gelmiş olduğu noktayı gösteriyor benim gözümde. Evet bu akşam yine kahveye gidip Samsunspor – Trabzonspor maçını izleyeceğim. Bu biraz alışkanlık, biraz da kendimi o sahaya çıkan takımın bir futbolcusuymuşum gibi görmem. Bazen rüyalarımda o takımın formasını giymem. Biraz da o takımın beni de temsil ettiğini hissetmemden.. Maçtan sonra o bazılarının iğrenç yorumlarını yine okuyacağım belki. Keşke o insanlara biraz bilinç aşılaması yapılabilseydi. Onlar; benim futbola duyduğum heyecanı, şike soruşturmasıyla beraber baltalayan kişiler.