Küçükken hiçbir “ünlü” ye o kadar derinden bağlanamadım ben. O kadar benimseyedim. Tamam, Zekai Tunca’yı severim, Barış Manço ve Kemal Sunal vefat ettiklerinde gözlerimden bir damla yaş düşmüşlüğü de vardır, ama hepsi o işte. Bu yüzden bu satırları yazmak benim için çok zor. Çünkü onu hiçbir zaman benimsemedim ben, o sanki zaten “ben”di. Günlerdir “yazmasam olmaz, yazsam da ona layık bir şeyler karalayabilir miyim acaba?” nın muhasebesini yaptım. En nihayetinde onunla ilgili ilgisiz herkesin konuştuğu, bazılarının ise onun üzerinden siyasi rant elde etmeye çalıştığı şu günlerde az da olsa sadece kalbimden geçenleri yazmam gerektiğini düşündüm onun bu satırları yukarıdan okuyacağı ümidiyle.
Seninle tanışmamız biraz geç oldu be abi. Bu yüzden hep kızarım kendime. Lise son sınıfta falandım yanılmıyorsam. Kasetler daha ölmemişti o yıllarda. Yine her yaz olduğu gibi o yaz da memlekete gitmiştim. Otobüsten indiğim anda garajda bir arabadan çalan melodiye kulak kabarttım. Uzun uğraşlar sonucunda melodinin geldiği arabayı bulmuştum ki araba haraket etti. Tabii o yaz kulağımda sadece o melodiyle dolaştım her yerde : Hayde gidelum hayde. Daha sonra tatil bitti ve ben yine Kocaeli’ye döndüm. Birgün yine Kocaeli’nin o kalabalık sokaklarından birinde yürürken; Serdarlarla, Tarkanlarla, Kenanlarla inleyen o sokakta, aradan kulağıma o karadeniz kokulu sesin geldi yine. Bir yerlere yetişme telaşı ile “Hayde” diyordun işte. Ben de beni çağıran sesini takip ettim ve sesin geldiği müzik mağazasını buldum. Cebimde son kalan parayı da kasedine verdim. Artık her gün kasedini dinlemeye başlamıştım. Sesinle ve müziğinle o kadar sarhoş olmuştum ki senin kim olduğunu merak etmek ancak iki üç ay sonra aklıma geldi. Hemşerim olduğunu ve bir Trabzonspor taraftarı olduğunu o zaman öğrendim işte. Daha sonra deştikçe hayatın kendisi ile ilgili sözlerin, sistem hakkındaki düşüncelerin ve herbiri tüm Trabzonsporluların marşı olmaya aday Trabzonspor ile ilgili aforizmaların art arda geldi. Seni tanıdıkça daha fazla sevdim abi. Yine hafızamdan birgünü silme şansım olabilse silmek istediğim birgünde kanser olduğunu öğrendim. Zaten birkaç sene sonra da seni kaybettim. Seni zaten geç bulmuştum…erken kaybetmek o kadar koydu ki abi…Hayatımdaki en büyük kızgınlıklardan ve pişmanlıklardan biri senin harhangi bir konserine iştigal edememiş olmamdır.
Sen beni ve seni seven milyonları tanımıyorsun belki abi. Belki de tanıyorsun bilmiyorum. Ama şunu söylemem gerekir ki hayatımdaki en büyük kriz anlarında, en derin bunalımlarımda şarkıların ve sözlerinle beni o ruh halinden çekip çıkarttın abi. Hiçbir zaman pes etmemeyi, insanları her ne olursa olsun sevmeyi öğrettin bana. Soyadının aksine “koyun” olmamayı da sende pekiştirdim. Güçlünün iktidarına karşı güçsüzün yanında olmak seninle daha da bir anlam kazandı. Kısacası sen beni daha iyi bir adam yaptın abi. Şimdi artık yoksun demek istemiyorum. Çünkü her sabah senin “hayde”nle uyanıyorum abi. Sen hep benimlesin. Sadece bedenin artık başka bir boyutta ve bir de bize bıraktığın şarkılarla yetinmek zorundayız artık.
Bunu söylemek zor ama her şey bıraktığın gibi abi. Belki de daha kötü. Ama senin öğretilerinde pes etmek yok. Senin öğretilerinde ne olursa olsun sevmek var. Bu yüzden zor da olsa senin mirasına sahip çıkarak “sevmeye” çalışıyoruz abi. Hatırlar mısın bilmem…geçen senelerde seni ziyaret etmiştim. Bir kaç transferle o çok özlediğin şampiyonluğun artık geleceğinden konuşmuştuk hani. Gelmedi be abi. Emeğimizi çaldılar, ve emeğimizi çalanlar el üstünde tutuldular. Ama birgün inancın, emeğin ve sevginin tüm pisliklere galebe çalacağını biliyorum abi. Tıpkı senin bildiğin gibi. Senin “Hayde” derken nereye yetişme telaşında olduğunu anlamamışım abi. Eğer anlasaydım seni bırakır mıydım? Neyse…dediğim gibi birgün inancın, emeğin ve sevginin gücü tüm pisliklere galebe çalacak ve o gün ben seni tekrar ziyaret edeceğim.
Elimde bir bordo bir de mavi çiçek olacak.
Ve o çiçekleri gözyaşları ile değil kahkahalarla büyüteceğiz abi.