SANA GİTME DEMEYECEĞİM!

Zirvenin 30 puan gerisinde bitirilen berbat bir sezonun ardından gelen 2008-2009 sezonu , takımımızın yeniden yapılanması ve zirveye tırmanması için atılan akılcı hamlelerin yapıldığı döneme denk gelir. Gençleştirme ve güçlendirme çalışmaları kapsamında yapılan 23 transferle o dönemin Avrupa’da en çok transfer yapan takımı olmak birçok soru işaretini barındırsa da o transfer aklının doğru hareket ettiğini çok geçmeden kazanılan şampiyonlukta görecektik.

16.08.2008’de C.Brugge’le oynanan sezon açılış maçı için Olimpiyat Stadı’nın dolduran 50.000 renktaştaki coşku ve heyecan iyi bir sezon geçireceğimize dair umudunun yansımasıydı.

Yapılan onca transferin içinde pek ön plana çıkmayan, takımımızın ilk Arjantin’li oyuncusu Gustavo Colman’ı ilk defa bu maçta sol açık mevkiinde izlerken çok farklı bir stili olduğunu gözlemlemiştim. Top kontrolü, pas alışverişi, isabetli uzun paslarıyla kendini kolayca farkettirse de hızının yetersizliği ve ağırlıkla sağ ayağını kullanmasıyla tipik bir sol kanat oyuncusu olmadığını adeta haykırıyordu. Monaco’nun zirve yaptığı dönemlerde sol açıktan içeriye doğru kıvrılan kadife ayaklı Marcelo Gallardo’yu anımsatması Colman için iyimserliğimi ve umudumu artırmıştı.

Zaman içerisinde gerçek mevkisini bulup takımın değişmez elemanı olduğunda hiçbir hoca takım kadrosu oluştururken sahaya onun olmadığı bir 11 çıkarmadı. İlk dönemlerinde hücum ağırlıklı oyunuyla gol ve asistleriyle takıma katkı sağlayan Colman’ın defansif yönü de oldukça güçlü olduğundan kesiciliğiyle de çok etkili oldu.

Saha içi ve dışında oldukça uysal, sakin, iyi bir aile babası görüntüsü vermesiyle taraflı tarafsız birçok insanın sevgisi ve saygısını kazanan Arjantin’linin takımın iniş-çıkışlarından, gelen transfer tekliflerinden ve hakem hatalarından etkilenmemesi mümkün değildi. Tatillerden geç dönmesinde ve kimi zaman nazlı tavırlarında dönem dönem ortaya çıkan Beşiktaş ve Galatasaray’ın transfer teklifi söylentilerinin derece etkisi oldu bilinmez ama gaspedilen şampiyonluğumuzun, kışkırtıcı rakip oyuncuların ve alenen taraflı hakem tutumlarının Colman’ın hırçınlaşmasında etkisi tartışılmaz.

Rakip oyuncuların kışkırtıcı eylemlerine hakemlerin seyirciliği Colman’ın cezayı ke

ndinin kesmesine ve sarı ve kırmızı kartları ekseriyetle bu sebeple görmesine neden oluyordu. Kart görüp takımı eksik bıraksa da onun kötü oyuna, kötü yönetime ve haksızlığa verdiği tepkisellik taraftar nezdinde genellikle hoşgörüyle karşılanıyordu. Takımda onun gibi tepki koyan birkaç oyuncumuz daha olsa geriye düşülen maçlarda takımın ateşlenmesinde etkisi olacak ve rezil oynanan birçok maçı oyuncular bizim gibi izlemeyecekti.  Nitekim onun takıma ve oyuna katkı anlamında olumsuz yargısı bulunan taraftarın azlığı, onu sevenlerin çokluğuyla kıyaslanamazdı.

Colman’ın devre aralarına erken girme ve kamplara geç katılma huyu onun alışılmış bir özelliği olsa da bunda idari ve teknik yönetimlerin beceriksiz, basiretsiz tutumlarının etkisi bulunmaktadır. İlkelerle hareket eden bir kulüp yönetiminde böyle suistimaller meydana gelemez. Janko, Zokora ve Bamba örneğinde olduğu gibi kadro dışı bırakılan oyunculara yeni transferler yapılamadığı için transferin son günü yeni lisans çıkarılırsa oyunculardan ne maçlarda fayda sağlarsınız, ne de kolayca elden çıkartabilirsiniz. Oyuncuların suistimal sorununu bu açıdan da değerlendirmek zorundayız.

Son dönemde inişli-çıkışlı bir beraberliğimiz olan Colman’la muhtemelen bu sezon sonu yollarımız ayrılacak gibi görünüyor. Ayrılmasını hiç istemeyen birisi olarak en azından temennim Türkiye dışında bir yere gitmesidir. Göz görmeyince gönül katlanır derler. Gerçekten sevdiğimiz benimsediğimiz Yattara, Egemen ve Burak gibi bazı oyuncuların bizden ayrıldıktan sonra içlerindeki irini patlatmasına çokça şahit olduk ama Colman’ın böyle davranacak olmasını düşünmek istemem. Gallardo’muz olamadın ama Pirlo’muz olsan ne iyi olur.

Sana gitme demeyeceğim…

Bir Yorum Yazın