NİHAYET GERÇEK FUTBOL

Hafta içi CSKA maçındaki oyundan sonra,  hiç beklemiyordum böyle bir Trabzonspor’u. CSKA maçında 10 kişi kalmış rakibe karşı son 15 dakikada fizik olarak oyundan düşen ve ofansif anlamda neredeyse hiçbir şey üretemeyen takımın; bu kadar organize, yardımlaşarak hücum etmesi aklıma hiç gelmeyen ihtimaldi maç öncesinde.

Maçın ilk yarısında Kayserispor’un topla oynamasına izin veren ama alanını iyi kapatan bir takım vardı sahada. Kayserispor’un topla oynama yüzdesi yükseldikçe etkinliği de azaldı. Zaten %68’i bulan topla oynama oranının önemli bir kısmı kendi yarı alanında yaptıkları paslar sayesindeydi. İkinci yarıda ise tabiri caizse Trabzonspor taraftarlarını zevkten dört köşe eden bir futbol oynadık.

Topu bu kadar efektif kullandığımız bir maç hatırlamıyorum uzun zamandır. Geçen yıl ki takım dahil. Topa sahip olduğumuz anlarda hiç eveleyip gevelemeden direk sonuca, ileriye oynadığımız bir oyun vardı bugün. Ve esas önemli olanın da topla çok oynamanın değil, topla doğru oynamanın olduğunu gösterdi bu maçta Trabzonspor. (Tabi yazar burada Barcelona’ya saygılarını sunuyor, lafı meclisten dışarı tabi ki.) Hem izleyen, hem de oynayan açısından en güzeli de budur bence futbolda: Top ayağındayken verimli kullanabilmek.

Topu verimli kullanmak demişken açayım biraz. Neredeyse her hücumumuzda hep doğru tercihler yaptık, bol ve seri pas yapmamıza rağmen her hücumda hep doğru adamı bulduk, az pas hatası yaptık ve sürekli pozisyona girdik. Bu sezon pek alışık olmadığımız şekilde kanatları çok iyi kullandık. Celustka için ayrı parantez; bu adamın esas mevkisi sağ bek olmasına rağmen, sol bekte çok daha iyi oynuyor sanki. Özellikle ofansif anlamda; ters ayakla coşuyor adam. (Adam Ronaldinho beyler)

Daha 10 gün olmamıştır. “Alanzinho pişmanlıktır, oynatmayınız” yazmıştım. Maçın başında kaçırdığı golle de yine saç baş yoldurtacak diyordum ki, siz o yazdıklarınıza pişman olacaksınız dercesin oynadı. Yapabileceği buyken, çoğu zaman yapamadıkları nedeniyle haklı olarak eleştirdiğimiz Alanzinho’nun hakkını  verelim. Geldiği günden bu yana en iyi maçını oynadı. Takımda vasat oynadı diyebileceğim biri de yoktu zaten bu maçta.  Son zamanların en çok eleştirilen Colman, Serkan, Alanzinho üçlüsü nihayet görmek istediğimiz seviyede oynadılar. Burak’a gelirsek; frikik atmaya da başladın, iki eksiğin kaldı; hava toplarında daha etkili kafa vurabilmek, bir de çizgiden top çıkarmak. Bunları da yaptığın zaman Nirvana’dasın uşak. Hala eksik bir yan bulabiliyorum ya, anla işte Trabzonspor’dasın. Şaka bir yana, böyle devam, kırılacak rekorlar var.

Uzun lafın kısası; müthiş bir keyif aldım bugün oynadığımız oyundan. Her maç şu futbolu oynayalım, aldığımız sonuçlar pek de umrumda olmaz. 3.-4. olalım ligde mühim değil. Ama hep böyle DİK oynayalım. Ben her maçta sahadaki Bordo Mavi’yi keyifle izleyeyim.

Devre arasındaki transferleri merak ediyorum artık. Bu takımın uyumu yakaladığında oynayabileceği futbolu gördük. Bu güzel futbolu devam ettirmeyi başarırsak gelecek maçlarda, güzel bir hayal bekler bizi: “Eksikleri tamamlandığında nasıl bir oyun ortaya çıkar.”

Bir de Avni Aker’deki taraftarımızla alakalı bir tespit: Taraftarın gaza gelmesi, gerçekten taraftar gibi davranabilmesi için, hakemin aleyhimize kararlar vermesi gerekiyor çoğu zaman. Ya da takım çok iyi oynuyor ve taraftarı ateşliyor. Taraftarın takımı itmesi gerekirken.

Bu galibiyet, daha doğrusu galibiyet değil de bu son zamanların en güzel futbolu Trabzonspor taraftarlarına bir bayram hediyesi, Kazım Koyuncu‘ya da doğum günü hediyesi olsun. Devamı gelmesi şartıyla..

Ha bir de iç ses işte, durmuyor, diyor ki: “Bu akşamki, özellikle de 2. yarıdaki futbolu görünce; madem habuni oynaysınız 4 gün daha erken oynayamadınız mı?” Sitemkar şekilde değil ama bu iç ses; tebessümlü, güzel futbol izlemeyi özlemiş ve güzel futbolun hazzını yaşamış bir taraftarın iç sesi. Biraz karadenizlilik de var bu iç seste tabi..

Bir Yorum Yazın