KAYSERİSPOR’A YÖNELİK LİNÇ KAMPANYASI

Medyada ve sosyal medyada Kayserispor’a ve Kayserililere karşı çok ağır bir karalama kampanyası yürütülüyor.

Küçücük bir çocuğun gözyaşları üzerinden yürütülen bu kampanyada medya manşetler atıyor: “İnsanlığın Öldüğü An!”, “Vicdansızlık Bu!”, “Çocuğa Bile Tahammül Edemediler!”

 

 

Bunlar İstanbul kulüplerine endeksli güzide İstanbul medyasının ifadeleri.

Sosyal medyada daha da coşan münferit halk düşmanları ise internette, milyonlarca insanı köpek diye, “çomar” diye nitelendirmekten çekinmeyen yorumlar paylaşıyor.

Ekşi Sözlük'te "Dünün En Beğenilen Entry'leri"nden biri

Bir başka "en beğenilen entry"

Daha da ötesine geçip söz konusu Kayserisporlu amigonun telefonunu internette ifşa edip çağrıda bulunanlar var. Amigonun telefonu günlerdir susmamış.

Peki gerçekte olan biten nedir? Medya sadece küçük çocuğun ağladığı sahneleri, kadrajı daraltarak ve fonda hüzünlü müzik çalarak tekrar tekrar oynattığı için işin aslını ilk tahlilde anlamak pek mümkün değil. Son tahlilde ise meselenin 180 (360 değil 180) derece farklı olduğu anlaşılacak. Oraya da geleceğiz.

Organize karalamacı İstanbul medyasının aktardığı gibi “holiganlar” değil sadece bir amigo söz konusu. Bu Kayserispor amigosunun rakip takım forması giydiği için ufacık çocuğa bağırdığını aktarıyor aziz İstanbul medyası. Amigo ise çocuğa değil babasına tepki verdiğini söylüyor. Bir Kayserispor amigosu Kayserili olup da İstanbul takımı tutan baba-oğula duyduğu tepkiyi babaya mı gösterir yoksa onun 4 yaşındaki oğluna mı? Bu konuda takdiri akıl ve vicdan sahiplerine bırakmak yeterli. Çocuğun ağlama sebebi, amigonun tepki gösterdiği formanın kendi üzerinde olması. Kahraman ve düşünceli baba kendi giymediği formayı çocuğuna giydirip rakip tribüne sokmuş.

Amigonun söylediklerinin aynısını herkes söyleyebilirdi ve söyleyebilir de. Ey Bursalı! Ey Ankaralı! Kendi kentinin takımını tutacak kadar kişilikli değilsen bile çocuğuna rakip takım forması giydirip kentinin tribününe oturtma. Her şeyden önce o yaştaki çocuğa yazıktır. Oradakilere de ayıptır. Amigonun söylediği de bu. Maçın genel atmosferinden, gerilimden etkilenen dört yaşındaki çocuk her tür sataşma halinde zaten ürkebilir. Bir de giydiği formadan ötürü babasına bağıran birileri olunca ağlaması doğal ama bu bir linç başlatmak için gerekçe mi? Suç gerçekten amigoda mı?

Olayı daha geniş gösteren videolardan da görüleceği üzere baba-oğlu çevreleyen Kayserispor taraftarının tek bir olumsuz hareketi, en ufak bir yan gözle bakması hatta 1 santim mesafe koyması bile söz konusu değil. Amigo ile aralarında ise ciddi mesafe var. Uzaktan söylenen bir söz ve rakip kulüp forması giydirilerek Kayserispor tribününe sokulan çocuğun bundan etkilenip ağlaması söz konusu.

Gelelim sorulmayan sorulara. Rakip takıma hayran olan baba, oğlunu alıp maçı kendi kulübüne ayrılan tribünden izleyemez miydi? Bu daha mı pahalı ya da masraflı bir tercih olurdu?

Öte yandan, Kayserisporlu ya da Trabzonsporlu bir baba oğluna forma giydirip Saraçoğlu’nda rakip takımın tribününe girmeye kalksa ne olurdu? Girmeye girebilir miydi? Girse durabilir miydi? Dursa… Uzatmayalım da başa dönelim: Kayserisporlu bir baba oğluna sarı-kırmızı Kayserispor forması giydirip o tribünlere oturtmayı AKLINDAN BİLE GEÇİREBİLİR MİYDİ? Peki o baba ile oğlunun başına gelecekler necip İstanbul medyasında 2 satır yer bulur muydu?

Bu ülkede tribünün cinayetlerinin biri hariç hepsi İstanbul takımlarının taraftarları tarafından işlenmiştir. Hatta tribün dışına taşan cinayetleri bile vardır. Bakın sataşma, yaralama demiyorum. Cinayet.

http://www.on5yirmi5.com/haber/spor/spor-guncel/127846/dunden-bugune-taraftar-cinayetleri.html

Sedat Peker, Olgun Peker adlı babayiğitler stajlarını nerede yapmıştır? Karagümrük’te mi? Kasımpaşa’da mı? Hayır. İkisi de malum tribününden çıkmadır. Söz konusu tribün çok sevgi dolu, engin hoşgörülü ve medeni olduğu için tabii ki.

 

Deplasman yasağı niye geldi? İstanbul’daki 3 kulübün taraftarı çok efendi, nazik olduğu için mi yoksa olaylar polisin engelleyebileceği boyutu aştığı, karşılıklı şiddet olaylarına Kadıköy ve Beşiktaş iskelelerinden başlandığı için mi?

Deplasman yasağına sadece Trabzonspor karşı çıkıyor. Bu tepkisini Saraçoğlu tribününe girerek göstermeye kalkan İHO’nun linç edilmekten nasıl kurtulduğunu tüm ülke gördü. Daha da önemlisi, ülkenin malum kısmı o vaziyetten utanmadı bile. Memnuniyet duydu, mest oldu.

Dört yaşındaki bir çocuğun gözyaşları hiçbir 3 puandan değerli değildir. Çok doğru. Peki ya Ali Şen’in “masa başında”, sahte ihbarlarla kazandığı kupanın üzüntüsünden kendine kıyan çocukların canı? Şikenin, teşviğin gırla gittiği 2011 sezonunda 17’de 16 yaparak dünya rekoru kıran(!) kulübün çevirdiği dümeni maç izlerken hissedip “Kupayı yine bize vermeyecekler” diye üzüntüden vefat eden 50 yaşındaki taraftarın kalbi? Bunların 5 gazete tirajı kadar değeri yok mu?

“Köpek” kelimesini pelesenk edenlere hatırlatayım: kendi acısını duyanlara hayvan denir, başkasının hatta hiç görmediklerinin acısını kendi yüreğinde duyanlara ise insan denir. Hayvanla insan arasındaki ve insan suretindekilerle gerçekten insan olanlar arasındaki esas fark budur. Bu tabloda başkalarının acısını duymak, objektif olmak, empati kurmak konusunda İstanbul medyası ne yana düşüyor sorarım.

İnsanlığın öldüğü an sizin yürüttüğünüz kampanyanın her anıdır beyler. Daha ötesini aramayın.

 

Bir Yorum Yazın