Velev ki kupayı alırsak napıyoruzla başlıyoruz bugünlerde sözlerimize. Baya baya düşünüyorum da işin içinden çıkamıyorum. Herkesin malumu şampiyonluk kafasının nasıl bir kafa olduğuna çok şahitlik etsem de hiç yaşamadım/yaşamadık. En son 26 mı 27 sene mi olmuştu? Biraz daha düşününce şoka girer, oturur ağlarız muhtemelen önce. Sırf bir ihtimal var diye Trabzon maçı sonrası Samsun’da verdiğimiz canlar için ağlarız. Bünyamin için, Serhat için, Mesut için..ve evet Muhammed için de ağlarız biz. Adaletsiz düzenin bir parçası olmadan, bi şerefsiz arenada verdiğin Onur’lu mücadelemiz için ağlarız. Her maç sonunda “hakkımız yeniyor” diye haykırırken sistemin köpekleri tarafından “ağlamayın” diyenlere karşı kazanılmış haklı zaferimiz/zaferlerimiz için ağlarız önce bi. Kendimize gelmemecesine…
Sonra napılır?
Ciddi ciddi Taksim’de veya tam manasıyla kupa yerini bulsun diye Caddebostan’da mı kutlarız? Kupayı almaya giderken gelin alayıyla mı gideriz Fenerbahçe stadyumuna bu sefer? Yoksa hiç bir şey olmamışcasına yas mı tutarız pislenerek gelen şampiyonluk kupasına? Arşivlediğimiz tapeleri açar çarşaf çarşaf okur güler miyiz?
Nasıl kutlarız bilmiyorum ama bildiğim çok net şeyler var;
Yazarken de bi tuhaf oluyorum, yazdıklarımı okurken de. Kupayı kaldırışımızı hayal ederken Beşiktaş maçındaki Burak Yılmaz gözümün önüne geliyor. Burnu kırılmış arkadaşlarına “hadi hadi” derken, kenardaki büyük insan Şenol hoca’ya “iyiyim” mesajı verdiği geliyor gözümün önüne. Kafamı öteki tarafa çevirirken Galatasaray maçında beyninde sarsılma olmasına rağmen mücadele edip, golünü atıp “anneee!!!” diye bağırışı geliyor gözümün önüne. Egemen Korkmaz’ın Alex’in volesine kafasını uzatışı geliyor gözümün önüne, hiç bir tereddüt göstermeksizin. Onur’lu mücadelemizin 1 numarasına ilişiyor gözüm. Kopan çapraz bağlarına aldırmadan, anlamadan yerden kalkma isteğiyle yeltendiğini görüyorum. Kalkamayışını görüyorum. Hadi lan deyip Umut’un kimine göre pervasızca bize göre çok şey ifade eden koşularına uğruyorum. Attığı gollere, üzerindeki streslerden teğet geçiyorum. Sağ tarafta İbrahim Yattara’nın göz yaşlarıyla ayrılışı geliyor gözümün önüne, ne kadar da içimizden birisi olduğuna atıfta bulunuyorum. Mücadeleci kişiliğiyle Colman’a, Serkan’a, solda Alanzinho’ya uğruyorum bi.
Dönüyorum sol çizginin paralelinde bulunan Şenol Güneş hocama. Efendi kişiliği geliyor gözümün önüne, yine yeni yeniden rakiplerini kırmadan, öğreterek, eğiterek onlara doğru yolu gösteriyor.
Ve son sahnede yine o var. Takım şampiyonluğu 82 puanla bıraktığı stadyumun önüne gidiyor gözlerim. Takım otobüsünü kesip gerçek şampiyonu kutlayan Trabzonspor taraftarı önündeki Şenol Hoca’yı görüyorum. Onlara seslenişi çınlıyor kulaklarımda;
“Bugün itibariyle emek veren bir takım olarak paraya karşı yetenek ve emeğin savaşını verdik. Tarih bunları yazacaktır.”
96’da olduğu gibi bugün de tüm dünya gerçeği biliyor, bu gerçekle yaşıyor. Ama bu sefer bu bize yetmeyecek, yetmiyor biliyorsunuz değil mi?
O kupa uğruna kayıplar verdik, kan dökdük. Kupamızı geri, sahibine verin. Kazım onu bekler…
Şenol Hoca’nın o otobüsdeki cümlelerini unutmak ne mümkün? Burada bile bir cümlesini okurken tüylerim diken diken oluyor. Çok güzel yazı. Ve Şampiyonluk hele bir gelsin, elbet hepimiz bir şekilde kutlayacağız hakkımız olanı. 🙂
Eline, yüreğine sağlık.