Aslında planımız bambaşkaydı. İstanbul BB – Trabzonspor maçına buluşup hep beraber gidelim demiştik. Organize olalım, etkinlik olsun derken hela gozlum bomba bir öneri getirdi: “Şenol hocaya gidelim”!
Kaç kişi gider, nasıl gider, destursuz 30 kişi gitsek hocanın yanına sokarlar mı sokmazlar mı derken bağlantıyı kurduk. Bağlantıyı Trabzon’dan kurmadık. İstanbul’dan da kurmadık. Arslanp61 sayesinde ta Almanya üzerinden kurduk. Oldu da. Maçtan önceki güne “bir saniyelik” bir randevu kopardık. Hocamız otelden çıkarken ona çiçek verecektik. İstanbul’a deplasmana gelmiş ve (TFF’nin ahlakı, vicdanı sağ olsun) 60 saat içinde iki önemli maç birden yapacak bir takımdan ancak bu kadarını koparabilirdik zaten.
Tabii tahmin başka temenni başka. O gün gelebileceğini, gelmek istediğini söyleyenlerin çoğu gelemedi. Yapayalağuz 7 kişi kaldık. Baktık ki 20 değil 10 kişi bile olacağımız yok, daha beklemedik, otele daldık.
Otel lobisinden manzaralar:
Derken hocamız çıkmadan otel kapısının tam karşısında kendisine duyduğumuz sevginin tezahürü olan pankartımızı açtık.
Tam da Şenol Güneş’in otel kapısında durmasına denk geldi (iyice fotoromana bağladık):
Hocamız ricamızı kırmadı. Çiçekçiye “öğretmenler günü demeti” diye tabir ederek yaptırdığımız çiçeği ve üzerine “dikoyna.com’dan asrın teknik direktörüne” yazılı naçiz hediyemizi kabul etti.
Biraz bizim yüzsüzlüğümüz ve seri hareket etmemiz ve biraz da kulüpten teveccüh görmemiz sayesinde “Kulun istediği bir göz, Allah vermiş iki göz” misali fotoğrafları ard arda sıraladık:
ve futbolcular:
Takım otobüsü motoru açmış, kalkışa hazır vaziyette beklediği için fotoğraflar dizisinde sonlara doğru gerginlik arttı. O arada, ismini vermeyelim, birkaç yıldır takımda olan futbolculardan biri poz vermek için daha fazla duramayacağını şu sözlerle ifade etti:
– Efsane bakıyor…
Otobüsümüze el salladık ve alkışlarla uğurladık. Tam o sırada profesyonel fotoğraf makinesiyle lebbeyk geldi. Biraz geç kalmıştı…
Oradan hemen 15-20 metre ilerideki Juan Robin’e oturduk. Oradaki personelden biri, Süleyman, üstümüzdekilerden anlamış olacak ki yanımıza gelip “Trabzonsporlu musunuz?” diye sordu. Meğer o da çok koyu Trabzonsporluymuş. Cep telefonu kapağına bile Trabzonspor’u koymuş. Her maçını heyecanla izleyip takip ettiğini de diğer arkadaşlarından öğrendik. “Nerelisin?” diye sorduk, cevap verdi:
– Türkmenistan!
Muhabbetin gerisini anlatmaya gerek yok. “Bize her yer Trabzon” sloganı kadar güzel şu fotoğrafı da bu vesileyle paylaşalım:
Dahası var. Lebbeyk’in şansı ve molla leon zelig macmanus el ayyar kutal‘ın keskin gözleri sayesinde çıkışta yaşayan efsane Hami’ye rastladık:
Futbol yıldızı Hami Mandıralı değil de bizim ekibin üyelerinden biri gibiydi. Hatta fotoğrafı, Hami’nin yanında bulunan arkadaşı çekti:
Güzel bir gündü. Ekipten herkesin organizasyonun bir tarafından tutup taşımış olması ise en güzeliydi.
Ve tabi ertesi gün de maçtaydık. TFF’nin başında malum şahısların kararıyla takımımızın 60 saat içinde oynayacağı 2. maçta da takımımızın yanındaydık.
Uzun zaman sonra gülümsemiş olduğum fotoğraflarımla yad edeceğim bir organizasyon oldu. Teşekkürler DİK OYNA.