Zor maçtı, kimse dile getirmese de son üç maçında galibiyet görememiş takımımızın diken üstünde olduğu, bir kaza ile morallerin iyice bozulacağı bir maçtı.
Neticede hızlı başladığımız ve ilk altı dakikasında 2 farklı öne geçtiğimiz, ama ilerleyen dakikalarda gene yer yer sıkıntıya düştüğümüz kısmen zevk aldığım ama gene bir bölümünde sıkıntı ve stres yaşadığım bir maçtı. Ama ben bu maça oynanan futbol açısından değil de, farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Zaten futbolu birileri iyi ya da kötü olarak yorumlayacaktır, ama kimse rakip zayıftı diye bu galibiyeti de küçümsemesin.
Öncelikle ufak bir ayrıntı olsa dahi; başta Vittek, Cech gibi sezon başından beri kadroda neredeyse hiç yer bulamayan oyuncuların tribünlerden arkadaşlarına destek verdiğini görmek güzeldi.
Ama ötesinde Adrian’dan başlayıp bugün sahada doksan dakika kalan Emerson, Colman, Giray ve Janko’ya birer satır açmak isterim.
Adrian Mierzejewski
Biri sağ ile biri sol ayağı ile uzak mesafelerden iki müthiş gol çıkardı bu akşam, ama daha önemlisi attığı ikinci golden sonra tribünlere giderek, bize özlenen görüntüleri vermiş, gol sevincinde seyircisine koşan oyuncularımızı hatırlatmış olmasıydı Polonyalı oyuncumuzun. Son dakikalarda bir pozisyon daha buldu, şutu üstten auta gitti, o da kaleyi bulsa belki de yıllar sonra ilk kez dışarıdan şutlarla üç gol atma başarısını yakalamış bir oyuncumuz olacaktı. Uzun bir süre sonra tekrar kadroda yer buldu ve iyi başladı, umarım kendine verilen bu şansı iyi değerlendirir.
Emerson da Conceiçao
Bu akşam maçın altıncı dakikasında kornerden gelen topu arkaya aşıran Marc Janko’nun asisti ile gelen kafa golü ve sonrasında kendisinden beklemediğim gol sevinci ve taklası izlemeye değerdi Brezilyalının. Ayrıca bu gol Emerson’un yalnızca bordo mavili forma ile ilk golü değil, sanırım aynı zamanda kendisinin profesyonel anlamda futbol kariyerindeki ilk golü. ( her ne kadar ikinci golü diyen arkadaşlar olsa da ben öyle bir kayıt göremedim) Bu gol vesilesi ile tekrar takıma ve Türkiye’ye hoşgeldin diyorum kendisine.
Giray Kaçar
Uzun sakatlığının ardından geçen hafta Antalyaspor maçı ile formasına kavuşan takımımızın tecrübeli defans oyuncusu, takımdaki dört kaptandan biri olması yanında sanırım en sevdiğim oyuncuların başında geliyor. Gerçi şanssız bir yenilgi ile dönmüştü takımına kaptan geçen hafta, o yüzden ben asıl dönüşünü bu akşam oynadığı Akhisar Bld.spor maçı olarak kabul etmek istiyorum, takımına hoşgeldi. Eksikliğini hisettiriyordu, özellikle iki mücadeleleri, hızı yanında kritik toplara yaptığı can siperane müdahalelerini özlemişiz, fakat mümkünse biraz dikkat etsin; zira oynadığı her maç ya rakip takımdan birinin dirseği, ya birinin kramponu, ya birinin tekmesi kafasından eksik olmuyor.
Gustavo Colman
Uzun bir aradan sonra sahada yeniden kendisini görmek güzeldi, sanırım formasını veya belki de futbol oynamayı özlemiş belli; bu akşam doksan dakika kaldığı oyunda çok koştu, çok top kaptı, ama bu akşam maçı seyrederken asıl şunu farkettim, her ne kadar dönem dönem afra tafraları ile bıktırsa da, bu adam sahada koşuyor ve pres yapıyor ise Trabzonspor orta sahası oyundan çabuk düşmüyor. Yani evet, ben Colman’ı geçen seneye kadar pek beğenmezdim. Bu sene transfer dedikoduları sonrası da bir taraftar olarak gözden çıkarmıştım ama bu akşam aslında ne kadar ihtiyaç duyulan bir oyuncu olduğunu bir kez daha hatırladım. Skor aldatmasın, o olmasa idi, bu akşam 2-1’den sonra neler olurdu düşünmek bile istemiyorum.
Bir taraftar olarak beni ve belki bir çoğumuzu en çok kızdıran, daha doğrusu en çok üzen şey takımımızın sahada mücadele etmediğini görmek. Hani derler ya; “kötü oynayabilirsiniz ama kötü koşamazsınız” diye. Bilhassa şike sürecinden sonra, özellikle bu senenin son maçlarında beni en çok üzen durum; takımımızın öne geçtiğinde veya oyunun belli bölümlerinde mücadele edemeyen, bitse de gitsek görüntüsü ile atağa bile çıkamayan, iyi kalecisine ve defansına güvenerek maçın sonlarında kendi kalesine kapanan görüntüsü idi. İşte her ne kadar zayıf bir rakip de olsa bu akşam Akhisar maçında Colman bu görüntüyü bozdu bence. Ne o, ne de takımın geri kalanı öyle ahım şahım bir top da oynamadı ama dedim ya; onun koşması, pres yapması ile takımın oyundan düştüğü bölümlerde Colman takımı tekrar ayağa kaldırdı. O yüzden imkanım olsa kendisine bu galibiyet için teşekkür etmek isterdim.
Hani tabii ki onsuz da bu takım oturur, onsuz da iyi bir kadro kurulabilir zamanla ama ondan vazgeçmek niye? Daha doğrusu ona yapılan bir bir yatırım ise, artık o yatırımın geri ödeme vakti gelmişken ziyan ediyoruz gibi geliyor bana. Artık hem mental olarak, hem tecrübe bağlamında bir futbolcu olarak altın çağını yaşayabilecek düzeyde, umarım kendi isteği ile takımda kalır ve bu forma için kullanmayı tercih eder tecrübesini.
Marc Janko
Bu akşam gol atmasını çok istiyordum, ama olmadı. Sağlık olsun, ben kendisinin kesinlikle sadece Trabzonspor değil, belki Türkiye’ye gelmiş en iyi yabancı transferlerden biri olduğuna inanıyorum. Bu hafta olmaz ise, haftaya olur elbet, sonuçta gol atmaya başladı mı gerisi de gelir, fakat bence bu akşam Adrian’ın ikinci golü sonrası onunla beraber tribünlere koşarak sarı kart görmek pahasına seyirci ile kucaklaşması benim gibi bir taraftar adına golden daha güzel bir görüntü idi. Ayrıca maç içerisinde duruşu, paslaşmaları, mücadelesi ve hırsı ile beni her seyrettiğim hafta daha çok umutlandırıyor.
Dikoyna ekibinden arkadaşlarımızla her hafta ilk onbir konusunda ne olabilir, kimler sahaya çıkabilir diye konuşuyoruz neredeyse. Belki hepimiz farklı fikirler öne sürüyoruz ama, bu sayede şunu gördüm ki, bu kadar alternatif varken, her ne kadar formsuzluklar ve sakatlıklar genellikle seçimlerde bu sene çoğunlukla işimizi kolaylaştırsa (!) bile kadro kurmak hiç kolay değil. Gerçi dedim ya, biz ancak kendi aramızda konuşuruz, tartışırız ama kadroyu Şenol Hoca yapar. Sonuçta oyuncularla her gün vakit geçiren, hangisinin ne durumda olduğunu en iyi bilen o. Onun bunu duymaya ihtiyacı yok belki ama biz ona güveniyoruz, en azından ben kendi adıma sana güveniyorum, sonuna kadar seninleyiz; teşekkürler Şenol Hocam.