Ağla Trabzon

En sevdiğin evladını katlettiler.
Yemyeşil dağlarında koşan, coşkun derelerinde yıkanmış, hamsi ve mısır ekmeği ile büyüttüğün biricik evladını göz göre göre katlettiler.

Yetinmediler.
Evladının katilleri bir bir cinayet mekanını ziyaret ettiler; boyunlarına evladının atkısını taktın, çiçeklerle karşıladın.

Sana dev bir beton yığını vaadettiler, evladının katlinin sonsuza kadar unutlmaması için dev bir anıt mezar gibi…
Onu da çok sevdiğin Karadeniz’in göğsüne bir hançer gibi sapladılar.
Evladının kara yazısının inadına “Akyazı” dediler.
Ses çıkarmadın…

Durmadılar.
Evladının ölmesi yetmezdi.
Hatırasını da yok etmeliydiler.

Seni kandırıp kaleni içten de fethettiler.
Güzel, süslü hediyeler verdiler; sen hediye sandın. Borç kaydettiler.
Dününü katlettikleri o civan mert, dürüst, hırçın ama saygılı, sert ve gururlu evladının yarınlarına da göz diktiler…
Sen sustun.
Üstüne alkışladın!

Şimdi yine Bolu Bey’nin meclisindesin,
Hükmü veren kılıcı yine senden tarafa sallayacak besbelli,
ama o kadar körsün ki etine giren kılıcı tutan elden medet bekliyorsun hâlâ…

Ağla Trabzonum…
Güneşler, Cemiller, Ali Kemaller, Tekkeler, Onurlar öldü…
Senin başını dimdik tutan, göğsünü geren, temiz, dürüst, gururlu oğlun öldü…

Cenazesinde düğün yaptılar.
Görmedin, duymadın, konuşmadın.

Biz söylemesek belli ki ağlamayacaksın.
O yüzden Ağla Trabzon’um…

Başın sağolsun…

Bir Yorum Yazın