Bir kimyacının araçları elementlerdir. Bir ustanın araçları alet takımıdır. Bir hukukçunun araçları ise hukuk kavramlarıdır: “suç” gibi, “şike” gibi, “fail” gibi ve diğerleri…
Yaklaşık 2 yıla uzatılan şike sürecinde şikecilerin en başarılı oldukları konulardan biri de hukuk kavramlarının içini boşaltmak, hukuk kavramlarına gerçeğinden farklı anlamlar yüklemek ve hiç yoktan hukuk kavramları uydurmak oldu.
Şikenin Sahaya Yansıması
Üstünde çok durmaya gerek yok. Eskilerin “keen lem yekün” dediği yani “yok” hükmünde bir kavramdır çünkü şike tarafların anlaşmasıyla gerçekleşir ve tamamlanır. Dünyanın her yerinde her mevzuatta ve doktrinde bu böyledir.
Şike – Hatır Şikesi
Şike kavramının içini boşaltmak için bir de hatır şikesi diye bir kavram uyduruldu. Aslında “yatmak” diye tabir edilen eylemi kast ediyorlar.
Oysa “yatmak” diye tabir edilen eylem tek taraflıdır. Karşı tarafla hiçbir irtibat kurulmaz. Yenilmek bir takımın işine geliyordur, kendini zorlamaz, sahaya yedeklerini sürer vs. yenilir. Karşı taraf bunu anlasa bile;
– Bunlar bize yatıyor, biz de gol atmayalım da görsünler!
diyecek durumu yoktur. Bu, tek taraflı kararla yapılan ve tek tarafın sorumlu olduğu bir eylemdir ve gerçekleşip gerçekleşmediği, maçın sonucuna bağlıdır.
Şike ise her zaman iki taraflıdır ve maç sonucundan bağımsız olarak işlenen bir suçtur. Bu yüzden bu ikisi arasında özdeşim kurmak şikecilerin çok işine gelmektedir.
“Yatmak” tabir edilen eyleme “hatır şikesi” adı verilmesi hem çamur atma maksatlı hem de şike kavramının içini boşaltma amaçlı bir üsluptur. Yani bir ifade kullanarak iki çarpıtma birden yapılmaktadır.
Konuyu dağıtmamak için bu ifadeyi kullananların atıf yaptığı maçlara girmiyorum, “yatma” işinin en çok hangi İstanbul takımlarına yapıldığını herkes biliyor. Bu konuda matematiksel mukayeseli tablolar hazırlayan arkadaşlarımız dahi var. Güneş balçıkla sıvanmıyor.
Teşvik
2010-2011 sezonunda onlarca şike-teşvik suçu işlediği mahkeme tarafından tespit edilen bazı kulüp taraftarları Trabzonspor’un aynı sezon tek bir şike-teşvik bile işlememiş olduğuna inanamıyor olmalılar. Zira, Trabzonspor etik kurulu raporlarında da mahkeme kararında da UEFA nezdinde de aklandığı halde şu meşhur Sivasspor maçında teşvik suçunun işlendiğini iddia ediyorlar.
Önce şunu belirtmek şart: teşvik de şike gibi iki tarafın anlaşmasıyla olur. Oysa olayda şike iddiasında bulunan futbolcular teklif geldiğini fakat kendilerinin bunu kabul etmediklerini söylüyorlar. Yani ileri sürülen suç “teşvik” bile değildir. Ortada bir “teşvike teşebbüs” iddiası vardır o kadar.
Yazılı Delil
Söz konusu “teşvike teşebbüs” iddiasının delilleri ise dev bir komedyanın perdelerini açıyor. Olaydaki delil tanık beyanı. Yani futbolcular çıkıyor “Bize teklif ettiler ama biz kabul etmedik” diyor. Fakat bunun haberi bir çok mecrada “yazılı delil” diye servis ediliyor. Nasıl mı? Çok basit: futbolcu bu iddiasını bir kağıda yazıyor. Altını imzalıyor ve mahkemeye veriyor. Oldu mu sana yazılı delil?!
Tanık beyanı ile yazılı delil arasındaki farkı anlatmak izahtan vareste olduğu için çok uzatmayacağım. Fakat bu iddialara inananlar arasında gerçekten bu ikisini ayırt edemeyen varsa acil şifalar diliyorum.
İtiraf
Aynı komedyanın diğer perdesi ise itiraf meselesi. Yukarıda bahsettiğim bu tanık beyanları (sözde “yazılı delil” olanlar) meğer “itiraf”mış! Sosyal medyada hatta basında bile böyle geçiyor.
İlkokullar için hazırlanan Türkçe sözlüklerde bile itirafın tanımı nettir. Bir insanın kendi aleyhindeki bir durumu kabul etmesine itiraf denir. Bir futbolcunun “bana rüşvet teklif ettiler ama ben kabul etmedim” demesi itiraf olsaydı benim “Aziz Yıldırım şöyle böyledir” demem de “Aziz Yıldırım’ın şöyle böyle olduğuna dair itiraf” olurdu. Neyse ki biz koca bir şike pisliğini aklamak uğrunda akıl sağlığının sınırlarını zorlayan kitleden değiliz.
Lincoln’ün Atı
Noam Chomski’den Alev Alatlı’ya pek çok otorite günümüzde en büyük propagandanın kavramların içini boşaltmak, onlara farklı anlamlar vermek ve hiç yoktan kavramlar türetmek suretiyle yapıldığını yazmaktadır. Şikeciler de bunun en kuvvetli canlı delili. Fakat ben çok daha eski, Abraham Lincoln’ün avukatlık yaptığı yıllara izafe edilen bir örnek vermek istiyorum.
Abraham Lincoln bir tanığı sorgulamaktadır:
A.L.:
Bir atın kaç ayağı vardır?
T:
Bir atın 4 ayağı vardır.
A.L.:
Peki eğer atın kuyruğuna da “ayak” diyor olsaydık bir atın kaç ayağı olurdu?
T:
Sanırım o zaman 5 ayağı olurdu.
A.L.:
Hayır. Kuyruğa ne isim verirseniz verin, atlar 4 ayaklıdır.
İşte tıpkı örnekteki gibi, PFDK’nın görevli elemanları, sosyal medyanın görevli figüranları, basının görevli goygoycuları bu terimlere ne anlam verirse versin, Trabzonspor, dibine kadar pisliğe batmış bir sezondan aklanarak ve şampiyonluğu hak ederek çıkmıştır.
Şikeciler ise nüfuzlarıyla ve paralarıyla 100 kavramı daha çarpıtsalar ve adaleti 10 yıl daha geciktirseler bile 2010-2011 şampiyonu Trabzonspor’dur. Değiştiremezler.