Çocukluğunda mahalleler arası futbol maçı yapmadan büyüyen bir nesil düşünemiyorum. En iyi oynayan adamların karşılıklı geçip sırayla birer adam seçip kurduğu kadrolarla bisküvisine, kolasına, halı saha parasını ödetmesine veya yeni bir futbol topu iddiasıyla yapılan maçlardan bahsediyorum. Biz çok yapardık. Dizlerimiz, kollarımız hep kan içinde kalırdı. Ayakkabımızın hep altı delinirdi. Yeni ayakkabı isteyemezdik belki ama, yırtık ayakkabı ile çok başka oynardık. Çakıl üzerinde voleler, röveşatalar ve panter uçuşu yapan kaleciler…
90’larda başkaydı çocuk olmak. Top oynarken dizleri kanayıp akşam eve hem anne babadan fırça yeme korkusu hem de ertesi günkü maç için hemen uyuyup uyanma hevesiyle büyümek nedir, iyi bilirim.
Çocukluğumuzdan gelen bu hevesten ötürü izlediğimiz maçlarda da hevesli futbolcular görmek isteriz. Hatta peşi sıra gelen “Ah ulan ben olacaktım ki…” serzenişleri hayatımızın klasiklerindendir. Hatta ve hatta “Ah ulan babam beni bir futbol kulübüne gönderseydi var ya…” hezeyanlarımız ise ömür boyu omzumuzda taşıyacağımız yük gibidir.
Şimdilerde çocuklar teknolojinin ilerlemesiyle birlikte ne sokaklarda top oynuyor ne de mahalle arası maçlar yapıyor. Ben küçükken sokak aralarında top oynadığımız dönemlerde toplara bazen vurmak isteyen yaşça baya büyük ağabeyler, amcalara gıcık olurdum. Şimdi o insanları daha iyi anlıyorum. Sokak arasında top oynayan çocuklar görsem, şimdi ben gidip “Çocuklar şu topu atın bir iki tane vurayım” diye rica ederim sanırım. İnsan gerçekten o günleri özlüyor.
* *
Televizyonda futbol maçı izlemek için okul sonrası üzerini değiştirmeden televizyon karşısına geçen çocuklarız bizler.
*
Hele birde Trabzonsporluysanız; en yalnız sizsinizdir. Sizden başka Trabzonspor’u tutan yoktur sınıfta, mahallede, sokakta… O zaman anlayamazsınız ama büyüyünce “İyi ki Trabzonsporluymuşum be” deme gururunu yaşayacağınız bir an hayatınızda karşınıza mutlaka çıkar. Benim sayısız kere çıktı. Çocukken mahcubiyetini yaşadığım o günlerden ziyade şimdilerde bir gurur yaşıyorum.
* * *
Gel gelelim ki bugünlerde gerek oynanan futbol, gerek sonuçlar, gerek yönetim-teknik heyet-futbolcu bermuda şeytan üçgenine dönmüş irtibatsızlık, gerekse taraftarların hevesinin kırgınlığı… Saydığım etkenler her ne kadar gizlemeye çalışsak bile önünü alamadığımız, alamadığımız gibi çözüm üretemediğimiz sancılı sıkıntılardır. Trabzonspor’un saha sonuçlarından ziyade kendine çeki düzen vermesi gerekiyor. Yaklaşık 1 ay önce katıldığım dik oyna ailesine ilk yazdığım yazı “Sistemsizlik”ti. Halen bir sistem yok, belli bir oyun yapısı, oyun kurgusu yok. Kaprisli futbolculara karşı biraz Fatih Terim olmak lazım. Şenol Güneş’in en büyük zafiyeti olan “futbolcu bulamama, futbolcu çıkaramama” yanlışları devam ediyor. Paldır küldür gidiyoruz. Dengesiz ve istikrarsız saha sonuçları almaya devam ediyoruz. Devre arasına kadar teşhis konulmazsa bu sezon çekeceğimiz ızdırabı anti depresanlar bile hafifletemez. Gençlerbirliği’ni 4-0 yendik ama Kayserispor’a içeride 4-0 yenilmeyeceğimizin garantisi yok.
Şenol Güneş kadroda düşünmediği adamları göndermelidir, kadroya takviye edeceği adamları önümüzdeki sezona hazırlama gafletine düşmemelidir ve futbolcu kaprisleriyle daha fazla uğraşmamalıdır. Her fırsatta beni eleştirin diyor ama eleştirileri üzerine çekmeyi bile beceremiyor. Bu sefer futbolcu yuhalanıyor, ıslıklanıyor, yönetim istifa deniyor. Yönetim kadro hakkında açıklama yapma işini hocaya bırakmalıdır. “Kadromuz yeterlidir” demek Nevzat Şakar’a vazife değildir. Şenol Güneş “Transfer hiç bitmez” diyor, Nevzat Şakar “Kadromuz yeterli” diyor. Takımı ve kulübü kim yönetiyor? Birbirlerinden haberi var mı? Geçen hafta “yönetim istifa” sesleri Avni Aker’den yükselirken, “Şenol Güneş istifa etmeli” görüşü ise iyiden iyiye arttı.
Sahi; Şenol Güneş istifa etse, başkan istifa etse şampiyon olma şansımız nedir? Daha iyi bir hoca ve daha iyi bir yönetim kurma olasılığımız nedir? Şenol Güneş ve Sadri Şener ile mi kaosa gideriz yoksa yerlerine geçecek isimlerle mi? İnanın içinden çıkamıyorum. Hem içimizdeki İrlandalı kim? Ben değilim, ya siz?
Şenol Güneş futbolcuları maça nasıl hazırlıyor bilmiyorum ama 1960-1970’li dönemlerin efsane isimlerinden Bill Nicholson Tottenham Hotspur’lu futbolcuları şöyle motive ediyor;
“Tribünlerde sizin yerinizde olmak için sağ kolunu feda etmeye hazır binlerce insan var. Çıkın ve onlar için oynayın.”
Garrincha
bir garip futbol aşığı