İsmi “süper” olan lakin kendisi pek o kadar da süper olamayan ligimizin 2010-2011 sezonunda yaşananlara ilişkin olarak, özellikle 3 Temmuz’dan sonra çok şey konuşuldu, yazıldı. Bu yazıyı kaleme alırken, bu yazılan ve konuşulanları konuya giriş olması açısından birkaç cümleyle özetlemenin bile bu noktada benim için artık bir zulüm haline dönüştüğü bir ruh hali içerisindeyim. Lakin yine de söz konusu sezona ilişkin olarak yaşanan şike sürecinin bizi getirdiği noktada, bir kısım Trabzonspor taraftarının beni çileden çıkaran bir davranışına değinmeden de duramayacağım.
Şike soruşturması sonucunda gelinen noktada Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı’na Yıldırım Demirören’in seçilmesi, hatta bu seçim sırasında da Trabzonspor yöneticilerinin adı geçen şahsı desteklemesi, herkes gibi bende de en hafif tabiriyle bir şaşkınlık ve endişe yarattı. Özellikle son birkaç haftadaki takımımızın kötü oyunuyla birlikte gelen peş peşe mağlubiyetler de buna eklenince , camiamızın önemli kısmı, hak verilmemesi zor bir biçimde, bendeki bu şaşkınlık ve endişenin de ötesine geçerek öfkelendi.
Lakin bu öfke nöbetinin beraberinde getirdiği bir körlük, “UEFA’yı boş verelim”, “Fenerbahçemiz” ve benzeri daha nice incilerin sahibi Yıldırım Demirören’in henüz (TFF Yönetim Kurulu’nda iki koltuk edinmenin dışında) tam olarak belli olmayan bir bedel karşılığında kendi yönetimimizce desteklenmesinin bile başaramadığı bir şeyi başardı: beni kontrolümü kaybettirecek kadar öfkelendirdi.
Neymiş efendim bu iş Şenol Güneş’le olmazmış!
Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur. Bu kör tepki 1996’da Şenol Güneş’in gönderilmesiyle sonuçlanmamış mıydı zaten? Sonrasında Milli Takım’la dünya üçüncüsü olduğunda dahi karizması yok ve benzeri üfürükten gerekçelerle altı oyulurken kendisini sahipsiz bırakmamış mıydık? Hadi bırak Milli Takımı, o günden 2010’a kadar Trabzonspor’da yerine gelenler bırak Şenol Güneş’ten üstün olmayı, performans olarak yanına yaklaşabildiler mi ki ey renkdaşlarım, bir anlık öfkenin tatlı hazzı uğruna yine aynı hatayı yapıyorsunuz? Allah aşkına söyleyin bana elimizde güvendiğiniz ne var da bu kadar rahat bir şekilde böyle bir şey söyleyebiliyorsunuz?
Sıradışı, olağanüstü bir yönetim mi? Ya da halihazırdaki yönetimin yerine bu işi daha iyi yapabilecek yerine geçmeye hazır ve nazır başka yöneticiler mi? (Açtırmayın bayramlık ağzımı.)
Siyasi nüfuzumuz mu? (Gölge etmesinler başka ihsan istemez.)
TFF yönetimindeki etkimiz mi? (Kesinlikle, oradaki herkes ağzını açmış talimatlarımızı bekliyorlar.)
Paramız mı? (Değil mi ya Real Madrid yanımızda halt etmiş.)
Herkesin yaşamak için can attığı, özellikle yabancı futbolcuların gelmek için sıraya girdiği ekonomik ve sosyal hayatın son derece dinamik olduğu Trabzon şehri mi? (Ruslar sağolsun limanda yaprak kımıldamıyor. Hadi onda belki yapacak bir şey yok ama daha basketbol salonunun yolunu bile bulamıyoruz, buna ne demeli?)
İstikrarlı ve ekonomik bir şekilde takımımıza üstün yetenekler sağlayan altyapımız mı? (Ligin yarısı Trabzonlu futbolculardan oluşuyor ama hiçbiri nedense Trabzonspor’a layık değil. Hasbelkader Trabzonspor’a yolu düşmüş birkaç tanesi de mütemadiyen topun ağzında.)
Taraftar sayımız mı? (Kendi küçük çevrenden çıkabilirsen sayıca düşündüğün kadar çok olmadığımızın sen de farkına varacaksın. Ha adam olabilirsek yeter de artar bile, orası ayrı.)
Hepsinden önemlisi, iyi günde kötü günde takımı yapıcı bir şekilde desteklemeyi bilen taraftarımız mı? (Güldürmeyin beni.)
Ben size kendi cevabımı söyleyeyim. Altın çağımızda elde edilen ve hala ekmeğini yiye yiye bitiremediğimiz başarılarımız ve Şenol Güneş’imizden başka elde tutulur, bizi diğer takımların üstüne taşıyabilecek düzeyde somut hiçbir şeyimiz yok. Kabul Trabzon futbola tutkun bir şehir, ama sistemin ve değerlerin üzerine titizlenip bunların gün be gün geliştirilmediği bir ortamda bu tutku da hep karşılıksız kalmaya mahkum oluyor maalesef.
Ve sen, öfkenin o leziz şerbetinin tadına bir dakika olsun direnemeyen hemşerim, sanki elimizde ne yapacağımızı bilmediğimiz sonsuz hazineler varmışçasına, sırf nefsini tatmin etmek için şu anda elimizde olan tek gerçek değeri bozuk paraymışçasına harcamaya kalkıyorsun.
Şenol Güneş önünde sonunda bir insandır, hataları elbet olabilir, bir yere kadar uygun bir dille, uygun bir ortamda, uygun bir zamanda ve uygun bir dozajda elbet eleştirilebilir. Lakin Trabzonspor camiası olarak kendisinin yanına başka değerleri nasıl ekleyebilirizin hesabını yapmamız gerekirken, sen tutup futboldan da çok sevdiğin o biricik spora, bir anlık öfkeyle kendini ve her şeyi yakma zevkine kendini koyuverirsen, kusura bakma ben de sana karşı aynı şekilde öfkelenme hakkımı saklı tutarım.
Ne demiş atalarımız iğneyi başkasına, çuvaldızı kendine batır. Ha bir de öfkeyle kalkan zararla oturur.
Eyvallah, ne de güzel yazmışsın; ne güzei bir konuya parmak basmışsın. Yazıyı ancak okuyabildim bu arada biraz gecikmeli de olsa ellerine sağlık.