Bu yazı 9 Ekim 2012 tarihinde Adem Yiğit imzasıyla Medyaspor.com’da yayınlanmıştır.
Bundan 2 sene öncesine kadar bizlerin de medyada okuduğu ve saygı duyduğu insanlar vardı. Bizlerin diyorum, çünkü bugün bambaşka bir sportif gündemin peşindeyiz. İstanbul’da ne yazılmış, TFF ne demiş, umurumuzda değil. Sportif bir isyan başlattık çünkü. Bizlerin, yani yeni ötekilerin de bir zamanlar saydığı, sevdiği insanlar vardı. Eyvallahsız görünümleriyle, tıpkı ülkemizde olduğu gibi futbolumuzda da ezelinden kısık olan adalet ateşine kendilerince odun atarlar, duygularımıza dilleri döndüğünce tercüman olurlardı.
Sonra o gün geldi ve her şey tepetaklak oldu. Maskeler bir bir dökülüverdi. Futbol romantiği sandıklarımız şikesavar, dürüst sandıklarımız sistemin dişlileri gıcırdamasın diye yağ olup çıkıverdiler. Kasketleriyle, bandanalarıyla, kendilerine münhasır tarzlarıyla futbol yorumlayanlar, yine o kendilerine has tarzlarıyla gerçekleri gizleme bayrak yarışında en önde koştular, üstelik o güne kadar taşıdıkları çizginin onlara yüklediği ahlâk kurallarını müthiş bir rahatlık ve özgüvenle ihlâl ederek. 3 Temmuz’a kadar hepsi isyankârdı ve bu durumları takdir edilesi idi. Fakat gerçekler su yüzüne çıktığında hepsi kafalarını kuma gömdüler. O gün bugündür de kendi vahalarında gördükleri serapları yazıyorlar. Adına da güzel oyun diyorlar.
“Artık futbol konuşalım” ahlâksızlığının ekran dili, “şike konusu kapandı” yasakçılığının kapağı oldular, kapattılar konuyu. Diller döndüğünce. İşte o gün bugündür, medyadaki “cool” yazarların, gözümüzde, içine toprak doldurup sokaklarda kaydırdığımız kavanoz kapakları kadar değeri kalmadı.
Üzerini örttükleri şeyi unutulmuş sanıyorlar ki arada 3 Temmuz öncesi günlerinden kalma romantizmleriyle yazılar yazıyorlar. O yazılardan biri bugün Zaman gazetesinde Okay Karacan imzasıyla yayınlanmış. Yazının başlığı “Neyi konuşmuyoruz.”
Karadeniz’in doğusu betimlemesiyle yazıya biraz romantizm sosu ekliyor, Şenol hocaya atıfla balçıkla sıvanamayan güneş benzetmesiyle yaşartıyor futbol aşığı gönülleri. Trabzonspor’da yaşanan değişimden bahsediyor, Şenol Güneş’in bu sancılı, komple değişimde yaptığı işleri övüyor. Sonra altın vuruşu yapıyor: “Türk futboluna dönüştüren, yenileyen, barışçı, yalnız kalsa da yolundan ilerleyen eğitimci hocalar çare olabilir.”
Yazının başlığıyla başlayalım biz de cevaplara. Sayın Okay Karacan, 3 Temmuz’dan bu yana neyi gördünüz ki, neyi konuştunuz ki bugün Şenol Güneş’i konuşuyorsunuz? Şenol Güneş ve onun yeniden yaratmaya çalıştığı Trabzonspor, içinde bulunulan sürecin giriş ve gelişmesi değil, sonucudur. O takım niçin dağıldı, Trabzonspor niçin yeniden yapılanmak zorunda, Şenol Güneş niçin her şeyi sil baştan toparlıyor? Siz bunları konuşmadan, neyi konuşuyorsunuz ki?
Siz ve sizin gibi köşe yazarları, bizlerin “diğer amigolardan” farklı şeyler beklediği, ama hayal kırıklığına uğradığı insanlar yani, zamanında söyleyebilseydiniz bazı şeyleri -Uğur Meleke gibi- bu Şenol Güneş güzellemesini yazmasına gerek kalmayacak, ama en azından hakkınız olacaktı. Şimdi o yazıya gerek var ama sizin bunu yazmaya hakkınız var mı, orası tartışılır.
Şenol Güneş için yeni bir takım kurmak dert değil, Trabzonspor için de. Bizim için de dert değil, bir ölüyor, bin diriliyoruz, zaman gösterdi bunu. Biz Trabzonspor taraftarlarının ve Şenol Güneş’in derdi kuracağı takımın önünün kesilmesi, hakkının yenmesi, adaletin tecelli etmemesi, emeklerinin çalınması, kaliteleriyle ışıl ışıl parlayan oyuncularının hakkının “Karadeniz’in doğusunda” oynarlarken asla teslim edilmemesi ve sizlerin de bu ahlâksız orta oyuna seyirci kalmanızdır.
Neyi konuşmuyormuşuz! Güneş balçıkla sıvanmazmış! Bunlar beylik laflar! Neyi konuştunuz ki bugüne kadar? Futbolun karanlığına bir mum yakmayı bile çok görenler, Güneşin yüzüne nasıl baksınlar? Nasıl bakıyorsunuz Sayın Karacan? Bence sizin ve mensub olduğunuz spor medyasının derdi, Şenol Güneş’in derdinden daha büyük. Kendinize samimi bir dert edinmek istiyorsanız, önce mensubu olduğunuz camiayı, daha da spesifik olursak kendinizi dert edinin. Türk spor basınına sorgulayan, yenilmeyen, savaşçı, yalnız kalsa da yolunda ilerleyecek ahlaklı emekçiler çare olabilir.