Trabzonspor sportif açıdan tarihinin en kötü günlerini yaşıyor. Bunda kulüp yönetiminden TFF’ye pek çok kişi ve kurumun payı var. Fakat kabahatliler, mağdurlar bir yana diğer bazı Anadolu kulüplerinin taraftarlarının Trabzonspor’un geçirdiği bu günleri kına yakarak izlemesi hepsinden daha ilgi çekici. Trabzonspor’un küme düşmesi fikri bile onları mutlu etmeye yetiyor. Trabzonspor gerçekten küme düşse zil takıp oynayacak, kendi takımları şampiyon olmuştan daha mutlu olacaklar.
Meşhur fıkradır: Cehennemde her ülkenin bir kazanı varmış. Başında da zebaniler varmış. Kazandan çıkmaya çalışanın kafasına vurup geri sokuyormuş. Bir tek Türkiye’nin başında zebani yokmuş. Çünkü kazandan kim çıkacak olsa diğerleri “başarılı olanı çekemedikleri” için ayağından tutup aşağı asılıyor, çıkacak olanı tekrar kazana sokuyormuş.
Trabzonspor’un durumu da biraz böyle. Anadolu kulüpleri arasında 7 kere şampiyon olmayı başarmış tek kulüp olması çekemezliğe neden oluyor.
Buraya kadar anlattıklarımı her Trabzonspor taraftarı zaten gözlemlemiştir, bilir. Henüz yeni bir şey söylemedim. Fakat Trabzonspor’u çekemeyen, Trabzonspor’un başarısızlığına kendi takımının başarısından daha çok sevinen bu güruhun analize muhtaç bir yönü daha var. O da Trabzonspor’un onlara yapmış olduğu kötülük.
Bir düşünün. Ligin kuruluşundan bugüne kadar şampiyonluk sadece 3 İstanbul takımı içinde el değiştirseydi, hiçbir Anadolu takımı şampiyonluk yüzü görmemiş olsaydı ne olurdu? Bu, Anadolu takımları için daha mı kötü olurdu? Ben söyleyeyim: Tümü için değil ama bir kısım taraftar için o zaman hayat çok daha kolay olurdu.
“Biz neden şampiyon olamıyoruz?” sorusuna verebilecekleri bir sürü cevap olurdu.
– Çünkü İstanbul büyük şehir.
derlerdi.
– İstanbul, futbolun geldiği ilk şehir.
derlerdi
– İstanbul zengin şehir.
derlerdi.
Velhasılkelam, diğer şehirlerin İstanbul’a yetişemeyeceği kaç özellik varsa hepsini kendilerine mazeret yapabilirlerdi. İnsanlar mecburen, birer parçası oldukları kendi şehir takımlarını tutmak, onu bir yerlere getirmek mücadelesini bırakır ya da ikinci plana atar ve İstanbul takımların kurduğu sistemde kendilerine biçilen figüranlığa razı olurlardı.
Fakat Trabzonspor diye bir gerçek var:
“İstanbul büyük şehir” diyene sorarlar “Peki Trabzon Ankara’dan daha mı büyük?“
“İstanbul, futbolun geldiği ilk şehir” diyene sorarlar “Trabzon’a futbol İzmir’den önce mi gelmiş?“
“İstanbul zengin” diyene sorarlar “Trabzon, Konya’dan, Bursa’dan hatta Kayseri’den daha mı zengin?“
Yani Trabzonspor diğer kulüpleri ellerindeki en değerli savunma mekanizmasından, başarısızlık mazeretinden mahrum etmiştir. Bir Anadolu kulübünün çıkıp İstanbul takımlarının hepsini dize getirmesinin mümkün olduğunu 7 defa göstermiştir.
İngilizce bir atasözü vardır: Misery Loves Company
Mot-a-mot karşılığı: Sefalet, yoldaş sever
Anlamını şöyle açabiliriz: Başarısızların en büyük avuntusu, başarısız olan diğer insanlardır
Onun için, bazı takımların taraftarları Trabzonspor’un başarısızlığına kendi başarısından daha çok seviniyor. Onun için, eğer Trabzonspor küme düşerse, bazılarına gün doğacak. Başarısızlıklarını kendilerine itiraf etmek zorunda kalmayacaklar çünkü Türk futbolunda başarı, İstanbul takımlarının tekelinde olacak. Bu, bir tabiat kanunu gibi benimsenecek, içselleştirilecek. Kimsede dert, tasa kalmayacak. İstanbul’un takımlarını tutacak, rahat edecekler.
Oysa o taraftarlar Trabzonspor’a bilendikleri kadar İstanbul takımlarına bilenseler, Trabzonspor’un başarısızlığına sevindikleri kadar kendi başarılarına sevinseler kendilerini şimdiki mertebelerinden çok daha yukarıda bulacaklar.
Bulduğu ilk bahanede “Artık dördüncü büyük biziz” diye acınacak beyanda bulunanlar, azmedip Trabzonspor’un rekorunu kırsalar, İstanbul takımlarının saltanatı 8 kere yıkıp şampiyon olsalar da o beyanda bulunsalar bizi karşılarında bulmazlar çünkü öyle babayiğidi biz kendimiz omzumuza alır, başımızın üstünde taşırız zaten.
Yeter ki futbol şike yapanların değil iyi oynayanların, başkasının başarısızlığının değil kendi başarısının peşinde koşanların mücadele meydanı olsun.