Çaykur Rizespor karşılaşması bu sene Trabzonspor’un çıktığı 7. resmi karşılaşma ve şu ana kadar futbol adına önemli bir gelişme kaydedilmiş değil. Halen daha yolun başında Mustafa Reşit Akçay ve öğrencileri…
Mustafa Reşit Akçay’a sonuna kadar güvenenlerden biriyim, kendisinden de ani bir değişim ve mucize bekleyecek kadar da hayalperest değilim. Mustafa Hoca, devraldığı enkaz üzerine savaşan bir Trabzonspor kurmaya çalışıyor. Kafasındaki takımı kurması için 2-3 aylık bir zaman dilimi yeterli değil, daha uzun bir zaman dilimine ihtiyacı var. Çaykur Rizespor maçı ve önceki karşılaşmalar bu konuda bizi haklı çıkarmaya yetiyor da artıyor bile…
Çaykur Rizespor maçının, bu sezon geride kalan diğer maçlardan hiçbir farkı yok. Kısmen de olsa mevcut futbolunun üstüne kata kata ilerliyor, ama bu ilerleme şampiyonluk yarışında, sonuna kadar mücadele edilebilecek bir hızda değil. Tabii bu, yaşanan ilerlemenin bundan sonra da yetersiz düzeyde olacağı anlamına gelmez. Sadece gözle görülenin bizlere dünyaları vaat etmediğini görmek gerek…
Futbolda duran toplar ne kadar önemliyse, iyi şutörlere sahip olmak da o kadar önemli. Duran topları iyi değerlendirmek, kötü oynadığınız maçları kazandırdığı gibi iyi şutörlere sahip olmak da kötü giden maçları kazandırmaya yetiyor. Trabzonspor da Çaykur Rizespor karşısında iyi diye tabir edilebilecek şutörleri sayesinde 3 puanı almasını bildi. Çaykur Rizespor karşısında atılan goller, Hami Mandıralı’dan sonra hasret kaldığımız gollerdi. Yardımcı antrenörlüğümüzü yapan Hami Mandıralı’nın bunda etkisi ne kadardır bilinmez ama isabetli ve estetik şutlarla gelen galibiyetin tadı her zaman başkadır. Haliyle bu gollerden sonra Adrian ve Malouda üzerindeki beklentiler iyice arttı.
Adrian, bir kez daha takımın vazgeçilmezlerinden biri olduğunu gösterdi. Ama olaya dışarıdan bakan bizlerin anlamadığı bir nokta var. 3 farklı antrenörle çalışmasına rağmen bir türlü ilk 11’in vazgeçilmezi olamadı. Antrenörler Adrian’la ilgili bir sıkıntı olduğu konusunda hemfikirler ama bizim sahada gördüğümüz Adrian’la, antrenörlerin sahada gördüğü Adrian arasında büyük bir fark olduğu kesin.
İyi ve istekli bir Zokora ve Malouda’nın Trabzonspor’a çok şey katacağını bilmek gerek. Bu futbolcular oluşturdukları marka değerini oynadıkları başarılı futbolla elde ettiler. Skora etki edebilecek düzeyde ve her takımın ihtiyaç duyduğu oyuncular olmaları yetmiyor tabii ki, bunu sahaya da yansıtmaları gerekiyor.
Gözyaşıyla gelen şöhret
Maçın önüne geçen bir olay yaşandı ki sahalarda yaşanmasını istemediğimiz türdendi. Ne yazık ki tribün kültürünün bir parçasıydı, futbolculara küfretmek. Kendisine tepki gösteren taraftarlarla tartışan Volkan Şen, küfürlere maruz kalınca gözyaşlarına hakim olamadı. Sahayı terk etmesi de futbol adına ayrı bir üzücü görüntüydü. Ne olursa olsun tribünlere kulakları tıkalı olmalı bir futbolcunun, kendini maçın dışına kaptırma gibi bir lüksü yok. Aksi takdirde seyirci önünde futbol oynamak, imkansıza yakın bir hal alır. Kaldı ki bu tip olaylara dünyanın her yerinde rastlanıyor ama hiç bir futbolcu ağlamayı ya da sahayı terk etmeyi tercih etmiyor. Bu sahayı terk edişin galibiyeti getireceğini kim bilebilirdi ki, nihayetinde galibiyet golü Volkan Şen’in yerine oyuna giren Malouda’nın ayağından geldi. Taraftar burada oyuna müdahale ederek, iyi bir hamle yapsa da küfür acziyettir.
Gözyaşı döken Volkan Şen’in ardından fırtına kopartan ahlak dersi vericiler, böyle bir olayla ilk kez karşılaşmışcasına ahlak dersi vermeye kalkıştı. Ahlak dersi verenlerin de statta canavara dönüştüğünü bilmesek, yüzümüz kızaracaktı neredeyse. Ne yazık ki bu yaşananlar tribün kültürünün ayıbıdır. Bazılarının önce bunu kabullenmesi gerek.
Volkan Şen adına sevindirici bir haber verecek olursak, futboluyla yakalayamadığı şöhreti gözyaşıyla yakalamış oldu.