Ülkemizde yaşıyor olsun veya olmasın her insanın mütemadiyen muhatap olmak durumunda kaldığı bazı sorular vardır. “Nerelisin?” veya türevleri de bu sorulardan bir tanesidir.
Mesela, kuşaklardır Trabzon’da yerleşik bir ailede doğmuş, orada büyümüş ve halen Trabzon’da yaşayan birisi için bu soruyu cevaplamak görece kolaydır. Gönül rahatlığıyla, herhangi bir ek açıklama yapmasına ve hatta düşünmesine bile gerek kalmadan ”Trabzon’luyum” der geçer. Bu durumda “Trabzon’luyum” ifadesinin içinde ayrıca “Trabzon’un genel kültürünü, gündemini, havasını, suyunu, orada yaşayanların hayata bakış açısını vs özümsemiş birisiyim” anlamı da vardır. Nitekim böyle bir kişi rahatlıkla “benim yuvam Trabzon” diyebilecektir.
Diğer taraftan baba tarafından Trabzon’lu, anne tarafından Ankara’lı olup, Ankara’da doğup büyüyen, hayatının son 12 yılını da genelde İstanbul’da geçiren birisine, yani bana bu soru yöneltildiğinde, yüreğimin sesi doğrultusunda vereceğim cevap yine “Trabzon’luyum” olsa da bu cevabın içerdiği anlamlar ister istemez yukarıdaki deyim yerindeyse “öz Trabzon’lu”nunkinden farklı olacaktır. Herşey bir yana, hernekadar kendimi Trabzon’lu olarak görüyor olsam da, Trabzon’un benim için kesinlikle yuva sözcüğüne denk düşen bir anlamı yok. Ve yine hernekadar çevremde ve kendimde Trabzon’luluğun etkilerini az ya da çok gözleyecek kadar Trabzon’lu olmak hakkında fikir yürütebiliyor olsam da, bu konuda bilmediklerimin bildiklerimden daha fazla olduğunun da farkındayım.
E peki o zaman ben burada ne arıyorum? Buradayım çünkü, kendimi Trabzonlu hissetmenin yanısıra veya daha doğrusu belki de bu nedenle, Trabzonspor’luyum. Belki koyu bir Trabzonspor’lu sayılmam, hatta futbola olan ilgim Türkiye ortalamasının da epey bir altında. Ama buna rağmen Trabzonspor’lu olmak, tıpkı Trabzon’lu olmak gibi, beni ben yapan, aksini düşünemediğim şeyler arasında. Tıpkı yuva olarak görmediğim bir yeri kimliğimin parçası yapmam gibi, o kadar da meraklısı olmadığım bir sporda mücadele eden ve yine o kadar da yakından takip etmediğim bir takımı, bir daha ayrılması mümkün olmayacak bir şekilde kendimle bütünleştirmiş durumdayım.
Bu noktaya bir açıklama getirebilmek adına, kendi adıma insanın yuvası ile kökleri arasındaki ayrımı gündeme getirmek durumundayım. Evet Trabzon yuvam değil ama köklerim orada. Evet Trabzonspor’un son maçtaki kadrosunu say derseniz çuvallarım, teknik taktik fikir teatilerinizi mesafeli bir uzaklıktan seyretmek durumunda kalabilirim ama, son zamanlarda yaşamakta olduğumuz şike olayında olduğu gibi, birileri Trabzonspor’un hakkını gaspetmeye kalkarsa, bunu kendi hakkım gaspedilmiş olarak değerlendiririm. Çünkü Trabzonspor’lu olmak da köklerimin bir parçası. İlk bakışta göremeyebilirsiniz ama o orada, toprağın altında, beni ayakta tutan, benliğimi besleyen mekanizmanın önemli bir parçası.
Kökler mecazı, anlatmak istediğim şeye, değişik bir boyutta da hizmet ediyor. Şöyle ki; İstanbul’da yaşayan bir Trabzonspor’lu olmak zaten bir bakıma bir azınlığa mensup olmak gibi bir şey. Bir de Trabzon’la olan bağı benim gibi dolaylı olan bir Trabzonspor’lu olmak, bazen bir azınlık içinde azınlık olmaya dönüşebiliyor. Bu durum Trabzon’lu olmayıp ta Trabzonspor’u tutan birisi için belki daha da belirgin bir hale geliyordur belki, bilemem ama ancak tahmin edebilirim. Diğer taraftan Trabzon dışında yaşayan Trabzonluların sayısının Trabzon’dakilerden daha fazla olduğu gözönünde bulundurulursa, ilerleyen nesillerle birlikte benim gibiler azınlıktan belki de giderek çoğunluğa dönüşecekler. Trabzonspor elbetteki Trabzon şehrinin takımıdır. Ama Trabzonspor taraftarlığı içinde benim gibilere gösterilecek yaklaşımın dışlayıcılığı veya kapsayıcılığı, belki de uzun vadede Trabzonspor’un Trabzon’a hapsolması ile küresel bir realite olması arasındaki farkı belirleyecek. Çünkü asırlarca ayakta kalabilmiş bir çınarın kökleri sadece boyverdiği birkaç metrekare toprak parçasıyla sınırlı kalmaz, kalamaz. O bir şekilde zaman içinde köklerini insanı hayrete düşürecek kadar uzaklara ulaştırmasını bilir.