Alternatifsizlik üzerine bir şeyler yazdı geçen bir arkadaşım. Müsaade ettiği üzere alıntı yapacağım ve üzerine Trabzonspor’un son dönemde yaşadıkları ile ilgili kısa olmak kaydı ile bir şeyler söyleyeceğim…
“alternatifsizlik… bu ülkede eleştirinin önündeki en büyük koruyucu tabaka… alternatifi kendisinin ortaya çıkarması gerektiğini algılamayan bu toplum her konuda alternatifsiz kalmaya mahkum…”
Konu her ne olursa olsun, aslında çok doğru bir bakış açısı gibi gözükse de, bu şartlarda katılamayacağım bir bakış açısı. Bilhassa bizim ülkemiz gibi eleştirmenin dozajını tutturamadığımız bir ülkede. Yani vur denilince öldürdüğümüz bu topraklarda, eleştirme adı altında bir başladık mı işini yapan birilerinin kellesini almaya kadar götürüyoruz biz eleştirilerimizi.
Sansür değil tabii ki bunun karşılığı. Yani “eleştirmeyin, körü körüne destekleyin veya yanlış gördüğünüz şeylere dokunmayın” demiyorum ama eleştirirken üsturuplu bir dille eleştirmek, yıkıcı değil de yapıcı eleştiriler yapabilmek bu kadar da zor olmamalı.
Bir otobüs düşünün içinde 60 yolcusu olsun, bir de şöför toplam 61 kişi. Hadi bu otobüs de misal İstanbul’dan çıkmış Trabzon’a gidiyor olsun. Yol bilinen bir yol, hedef de belli, doğal olarak tüm yolcular da aynı yere gitmek istiyor. Ama yol üzerinde bir kaç tümseğe girdi diye otobüs her kafadan farklı bir ses çıkmaya başlıyor. Bir süre sonra bir kısım yolcu bu otobüsün bu yoldan çıkması gerektiğini ve bu yolun doğru bir yol olmadığını söylüyor. Ama burada ufak bir problem var. Kimse bu yoldan çıkarsa nasıl Trabzon’a gidileceğini bilmiyor. Hiç bir alternatif yol sunmadan sadece “bu yoldan çıksın da bir şekilde nasılsa gideriz, diğer yol mutlaka vardır ve bundan iyidir” diyor.
Takdir edersiniz ki artık bu otobüsün bu yolcularla Trabzon’a sağ salim gidebilme ihtimali bu kargaşada iyice zora girmiştir. Hiç bir çözüm üretmeden körü körüne eleştirmenin getirdiği bir kaos ortamına doğru hızla sürüklenmektedir. Dolayısı ile “ben hakkım olanı yapıyorum, bu otobüsün içindeki yolculardan biri olarak eleştirmem en tabii hakkım değil mi?” diyen yolcular istemeden de olsa kendi kendilerini baltalamış olmuyorlar mı?
Bu soruyu kendine sorabilecek yolcular var mı hala bu otobüsün içerisinde? Ötesinde kendi üslubunu aynada görebilen var mı, ne yaptığını; yaptığının kimlere yarar, kimlere zarar verdiğini iyi analiz edebiliyorlar mı? Dediğim gibi sorsan her yolcu kendini önemli sayıyor, kendi yolculuğunu önemsiyor ama ortada tek bir kişi yok, bir otobüs dolusu insan ve tüm bu yolcuların hep beraber son duraklarına varması var. Ötesinde, kimlere yarar veriyor derken, bu otobüsün Trabzon’a ulaşmasını istemeyen dış güçlerin dışarıdan veremediği zararı, tahribatı misliyle otobüs içerisinden kendi kendilerine verdiklerini fark etmiyorlar mı?
Bu arada benim fikrimi merak ederseniz; naçizane fikrim bu yol en iyi yol, denenmiş yol, 7 kere sağ salim gidip dönülmüş yol. Ötesinde zamanında çok kere denendiği üzere her seferinde bu otobüs bu yoldan çıktığında patates tarlası gibi yollara düşmedi mi? Hatta her seferinde birileri kafasını duvarlara vura vura ben yanılmışım dedikten sonra allem kallem edilip el birliği ile otobüs tekrar bu yola geri dönmedi mi. Hal böyle iken başka bir yol aramaya gerek var mı, daha doğrusu kimse yeni bir yol var, şöyle böyle güzel bir yol bu yol demeden, hatta öyle bir yol olduğunu görmeden, bu yoldan vazgeçip vakit kaybetmeye, otobüsü yıpratmaya gerek var mı? Sabredip bu yolda kalırsak, üstüne bir de tüm yolcular birbirilerine destek olursa, ben yüzde yüz inanıyorum biz gene bu otobüsle ve bu yolcularla Trabzon’a varırız. Yeterki birileri otobüsü çok sallamasın, direksiyona müdahil olup otobüsü ben kullanacağım derken bu otobüsü şarampole, hatta daha kötüsü uçurumdan aşağı yuvarlamasın.
Ama dediğim gibi bizim taraftar arasında bunu gerçekten oturup düşünecek kişiler var mı? 7’den 77’ye herkesin kendisini büyük futbol dehası zannettiği, “en iyi ben bilirim” dediği bir toplumda, o koca çuvaldızı kendine batırabilecek babayiğitler var mı? “İstemezük” demenin çokça prim yaptığı ve insanları kolayca galeyana getirdiği bu ortamda, bu süreci geçmişten çok iyi tanıyan bazı eski yolcular, yanlış gördükleri küçük detayları sineye neden çekiyor, neden uyum bozulmasın istiyor, niçün hesapsız bir şekilde dengesi bozulan bir şeylerin ancak zamanla tekrar dengesine oturacağını ısrarla yeni yolculara anlatmaya çalışıyor bunları anlayabilen var mı? Elbette var, yok değil, hem de çok şükür azımsanamayacak derecede var, ama keşke daha fazla olsa, keşke…
Dusuncelerine katiliyorum, iyi ki boyle bir sey yazmissin. Hemen birilerinin tamamen yanlisa dustugunu, gitmeleri gerektigini dusunen, bu yuzden de her yapilanda bir yanlis gormeye egilimli olanlar bunu dusunmeli. Alternatif olmamasinin o kisilere yapilacak sert elestirilerden kacinmak icin bir gerekce olmadigini, gerekirse alternatifin her zaman bulunabilecegini dusunuyorlar. Haklilik paylari da var aslinda, ama yillardir biz ayni durumu defalarca tecrube ettik. Trabzon iyi bir yola girmis giderken alinan basarisizliklar sonucu baskanlari, teknik direktorleri, hatta futbolculari yildirdik, iclerindeki azmi korelttik. Ogun,Abdullah,Fatih,Gokdeniz hemen aklima gelen futbolculardan. Senol Gunesin basina iki kez geldi ayni sey, hatta Atay Aktugu bile bunlar arasinda sayabiliriz. Bilinmesi gereken sey su: eger gercekten durum kotuyse, kendilerinin bu isi daha iyi yapabilecegini dusunenler, ortaya cikar. Ve o kisiler eger gercekten degerli insanlar ise, herkes onu destekler, onu kendileri oraya tutup cikarirdi. Su anda boyle bir durum olmadigina gore, ya insanlarin genel kanisi sag duyulu, sucu birilerinin uzerine yikmiyorlar, ya da oyle dusunseler bile kendilerinin biseyleri degistirecegine inanmiyorlar, ellerini tasin altina sokmaya cesaret edemiyorlar. Yani alternatif hali hazirda yok. Birileri gitsin de alternatif elbet bulunur demek iste bu yuzden dogru degil. Yerine gelecek iyi birileri tabi ki eninde sonunda bulunur. Ama o zamana kadar trabzonsporun basarilari kovalamasi icin yine bir 5 sene gecmesi gerekir. Her kacan sampiyonluk sonrasi takimin gerileme surecine girmesi de bu yuzdendir. Bu 5 sene de oyle “Saglam adimlar atalim altyapiya onem verelim, gelecegin takimini ve kulubunu kuralim” diye gecmez. Ilk gelen baskanin getirdigi futbolcular teknik adamlar kotudur gonderilir, sonra baskan kotudur, o da bir sure sonra gonderilir. Boyle boyle bunlarin iyisi gelene kadar gecen suredir ancak 5 sene. Bir de bakmisiz ki donup dolasip yillar sonra anlamisizdir bizi kurtaracak futbolcunun teknik adamin o seneler once gonderdiklerimiz oldugunu. Yukarda saydigim ornekler icinde iki uc kez gidip geri bu takima kurtarici olarak gelenler var.
Benzerlerinin yeniden yasanmamasi ve birlik beraberlik icinde bir sampiyonluk gorebilemek dilegiyle.
Teşekkür ederim yorumunuz ve katılımınız için. Dediğiniz gibi bu yeni bir olay değil, dönem dönem tekrar eden sancılı bir süreç ve bu süreçte biz hep kaybeden oluyoruz maalesef. Üstelik yine dediğiniz gibi sadece beşer beşer giden senelerimizi değil, bu kulüp için bir şeyler veren; kulübe hizmet vermek için bir şeyler yapan kişilerimizi de küstürüyoruz, köreltiyoruz, kaybediyoruz.