Tolunay Kafkas Trabzonspor camiasının uzun zamandan beri sürekli takip ettiği, adının altına ümitler beslediği ve muhakkak sempatiyle yaklaştığı bir isimdir. Trabzonlu olmamasına rağmen çokça tartışma konusu olan “öz evlat” kadrolarından sayılır. Muhakkak Trabzonspor’u çalıştırmasında bir beis olmadığı gibi içindeki Trabzonspor sevgisi herkes tarafından malum olduğundan tercih sebebidir.
Tolunay Kafkas’ın Trabzonspor macerasına başlangıcı her ne kadar çok da güzel bir şekilde olmadıysa da yine de o koltuğa yakışacak nadir adamlardandır.
Geliş sürecinde Şenol Güneş’in yerine getirilmiş olması bir handikaptır, hem de daha Güneş’in koltuğu soğumadan imza atmış olması çok büyük bir hatadır. Kendisine kırgınlık duyan taraftarların en büyük üzüntüsü bu üslup hatası olmuştur. Bu hatasını Trabzonspor’da teknik patronluk yapabilmek için duyduğu arzuya ve samimi bir Trabzonsporlu olarak bu kutsal koltukta oturma onuruna erişme hırsına bağlıyoruz. Bu hareket her ne kadar bir hataysa da mazur görülebilir bir yanı var.
Koltuğa oturur oturmaz Güneş’in “biz bu işi bilmiyormuşuz” kara mizahından sonra “Mazeret değil, çözüm üreteceğiz” ve “Ateşle barut bir araya geldi” gibi iddialı ve de çok düşünülmeden sarf edilen beyanları da kendini zor durumda bırakmıştır.
Şenol Güneş gibi bir master chef’in tadılabilir bir yemek yapamadığı kadrodan ziyafet çıkarmaya talip olmuştur bu söylemleriyle. Üstüne üstlük “Bu kadro ligin çok üzerinde; transfere gerek görmüyorum” gibi bir söylemle de Serdar Aziz, Alper Potuk, Marcio Nobre, Cenk Tosun, Serdar Kurtuluş ve Muhammet Demir gibi isimleri kadrosuna isteyen Güneş’in “Biz bu işi bilmiyoruz” beyanına katılır bir tavır sergilemiştir.
Peş peşe gelen kötü saha sonuçları, bir türlü oturmayan sistem, kadro yapısında yaşanan istikrarsız form grafikleri, gol yollarındaki akıl almaz kısırlık üst üste gelince Kafkas’ın heyecanı yerini gergin, mutsuz, umutsuz ve karamsar bir ortama bırakmıştır. Öyle ki Orduspor karşısında önde götürülen maçın sonlarına doğru rakibin kullandığı bir korner atışını bile başını ellerinin arasına alıp önüne eğilerek, gözlerini kaçırarak, korkarak, ürkerek ve gol olmamasını umarak izlemiştir Kafkas.
İşte “dur!” denilmesi gereken nokta budur…
Kafkas hatalar yapmış, fazla heyecanlı, iddialı açıklamalar yapmış olabilir. Bu açıklamaların altını henüz dolduramamış olabilir.
Hiç de doldurmayabilir de…
Bunu zaman gösterecektir. Ama Kafkas’ın çökme, yılma, yıkılma gibi bir şansı yoktur.
Oturduğu koltuk buna izin vermez.
Trabzonspor küme de düşse, amatör lige bile inse başındaki hoca ejderha gibi olmalıdır.
Kaybetmekse konu onu bile en güzel şekilde başarmalıdır.
Kaybettiği için, kaybedeceği için veyahut başka bir şey için acziyet yaşamak ne Trabzonspor’un ruhuna, ne Trabzon’un ruhuna ne de bizim tanıdığımız Tolunay Kafkas’ın ruhuna yakışır.
Bu yüzden Kafkas’tan rica ediyoruz.
Bugüne kadar ne yaşadıysa, ne hissettiyse üstüne sünger çeksin.
Çeksin takım elbisesini, aslan gibi, canavar gibi çıksın takımın başına, bastığı zemin altında sabitlensin, kaybedeceksek bile yüzümüz yerde olmasın, mücadelemizle, savaşımızla, vuruşmamızla nam salalım dillerde, ama eğilmeyelim.
Trabzonspor daima kazanmak demek değildir.
Hiçbir zaman olmamıştır.
Taraftarı da camiası da güce tapanlardan değil dik oynayanlardan oluşur.
Bu camia puan, kupa, şampiyonluk, maç kaybederse kayadan kalkan toz olur; ama dik oynamaktan vazgeçerse işte o zaman yılların emeği, akıtılan onca ter, verilen bunca emek yerle yeksan olur…
O yüzden etme hocam!..
Sen yeter ki dik oyna; gerisini merak etme…
Bizi yerle yeksan etme!..
Kalk ayağa ve bizim bildiğimiz Tolunay gibi,
kara tren gibi,
Önüne geçeni süpürüp geçen devasa fırtınalar gibi,
Karadeniz Fırtınası gibi oyna, oynat…
Dik oyna hocam!…
Dik Oyna..
TFF Eğitim Departmanı’nın başına geçtiğinde uzun vadeli plan ve programların içinde olacağını bilerek o pozisyona imza atan , sürekli Türk Futbolu’nun gelişimi için çalıştıklarından bahseden, antrenör eğitimi , altyapı sistemi, genç milli takımlar , UEFA antrenörlük kursları, tesisleşme vs… vs… gibi lafları zikreden, Türk futbolu’ndaki çarpıklıkları anlatıp bunları çözecek uzun vadeli işleri açıklayan ve bulunduğu görevde birçok sorumlulukları varken birden Şenol Güneş’in istifasının hemen ertesi günü TFF’deki o kutsal !!!!!!! görevinden gayet rahat bir şekilde ” hadi bana eyvallah ” diyerek ceketini alıp ayrılan birisinin , hayatın hiçbir alanında DİK OYNAYABİLECEĞİNİ düşünmüyorum.