Bu tarihin her döneminde böyle olmamış mıdır? Örneğin efsanevi altı şampiyonluğun alındığı dönemde tam bir kasırga gibi değil midir hem takım hem de taraftar?
1996’da Ali Şen’in Ali Cengiz oyunlarıyla çalınan şampiyonlukta da 2004’te Papila’nın gasp ettiği şampiyonlukta da ve en son efsanevi yedinci
şampiyonlukta da görüntü aynı değil mi?
Takım dalga dalga hücum futbolu oynayarak; taraftar çıldırarak, içeride-dışarıda rakibi, hakemi, medyayı tufan misali kuşatarak yaşanmadı mı o eşsiz ve güzel günler…
Ne zaman defansif oynanan bir maçta mutlu oldu bu camia sonuç galibiyet olsa da? Ne zaman 1-0 olsun da nasıl olursa olsun dedi ki?
Liverpool’a, Benfica’ya, Bilbao’ya hatta Inter Milan’a karşı sahaya çıkan oyuncularına hep bir ağızdan “dik oyna” diye haykırmadı mı bu camia!
Tüm bu saydıklarımızdan dolayı bu günlerde hissettiğimiz durgunluk, bezginlik, adam sendecilik çok tehlikelidir… Trabzon nasıl ki coşkunun kentiyse; Trabzonspor da coşkunun takımıdır. Biz de coşkulu bir camia olmak zorundayız bu sebeple…
Coşku Trabzonspor’un yakıtıdır. Coşkulu ve hırçın Karadeniz’in karakterini yansıttığı zaman başarılı olmuştur, oluyor, olacaktır… Bir yazısında İrfan Özfatura efsanevi CEO Lee Iacocca’dan şöyle bir metin paylaşmıştır:
...“İnsanları coşkulu görmek istiyorum, çünkü destanları ancak coşkulu olanlar yazar. Coşkulular her engeli aşar. Coşku, gözünüze ışıltı verir, yürüyüşünüzdeki salınımı değiştirir, arzunuzu artırır ve yeni düşünceler üretmenizi sağlar. Coşkulu kişiler savaşçıdırlar, azimlidirler, kolay yıkılmazlar. Tüm gelişmelerin temelinde coşku yatar. Coşkulular başarırlar, coşkusuzlar mazeret ararlar”…
Burada kilit cümle “Tüm gelişmelerin temelinde coşku yatar.”dır. Trabzonspor yarınlara yelken açacaksa coşkulu kadrolarla ve bizlerin coşkusuyla olacaktır.
Bu coşku her mecrada kendine yer bulmalıdır. Zaferde kutlamada; tribünde, tabii ki sahada ve saha dışında her mecrada… Yani hayatım tüm düzlemlerinde bir deli nehir gibi çağlamalıdır tüm camia. Son Hürriyet Gazetesi olayında olduğu gibi her konuda, gerektiğinde yumruğunu masaya
vuracak şekilde, inanç sevgi ve saygıyla, bir olmanın onuru, birlik olmanın gücüyle mücadele vermelidir. Yani kararını vermelidir. Ya geçmişimize layık olmayı seçeceğiz, her alanda kasırga gibi eseceğiz… Okyanusların hakimi köpekbalıkları misali rakiplerimize korku salmaya devam edeceğiz, ya da uyuşuklaşıp, mayışıp bir sazan gibi, şike soruşturmasında rezilliklerini gördüğümüz zavallı kulüpler gibi İstanbul’un dükalarına meze olacağız.
Kararını ver Trabzonsporlu… Ben de o taraftayım!…
Not :Bu yazı camiamıza katılan üç yeni meleğe adanmıştır. Bir tanesi sevgili kardeşim kıymetli iş adamı Ömer Gündüz’ün bize merhaba diyen evladı, diğerleri de kıymetli tercümanımız güzel insan Halil Yazıcıoğlu’nun prensesleridir. Coşku dolu bir hayat diliyorum üçüne de…