Medyada görüşlerimizi eğrisiyle doğrusuyla paylaşan kıymetli dostumuz,
değerli yorumcumuz,
BMN’nin kıymetli üyesi
Soner Öztürk’e uygulanan sansürü şiddetle kınıyoruz!
Deve kuşu gibi başını kuma gömenlerin gerçeklerden kaçınamayacağını,
güneşin balçıkla sıvanamayacağını
ve adaletin er ya da geç tecelli edeceğini hatırlatırız.
Hz Ali’nin
“Haksızlıklar karşısında eğilmeyiniz, zira hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz”
sözü ile Soner Öztürk’ün kendi kaleminden konuya dair bildirisini yayınlıyoruz.
Canlı Gool’ e Fenerbahçe Sansürü!
“Öncelikle belirteyim ki bu yazıyı son günlerde bana sıkça sorulan “Artık pazar günleri neden Canlı Gool programında yoksun?” gibi sorulara maruz kalmamak ve bi’ nevi toplu cevap teşkil etmesi amacıya yazıyorum. Ancak bunun yanında benim programda dahi sıkça vurguladığım medyadaki Fenerbahçe faşizminin küçük bir kanıtı olarak da tarihe not düşülmesi açısından önemli görüyorum. En nihayetinde “Söz uçar yazık kalır” demiş atalarımız.
Belli bi’ kısmınızın bildiği gibi sezon başından bu yana reyting açısından pek iddialı olmasa da herhangi bir sansür ya da telkine maruz kalmaksızın gayet dobra bir taraftar programı gerçekleştiriyorduk. Önceleri sadece Bugüntv canlı yayını ile seyirciye ulaşan programın videoları Trabzonspor taraftar oluşumlarından Bmn’ nin facebook ve twitter sayfasından binlerce taraftara paylaşılmasıyla somut izleyici geri dönüşleri de alınmaya başlandı. Lakin çok geçmeden bu sansürsüz dobralık, özellikle şike sürecindeFenerbahçe ile ilgili bazı acı gerçeklerin ekranlardan objektif ve sansürsüzce zikredilmesine alışık olmayan dimağları fazlaca etkiledi.
Programın gidişatıyla tarafıma son zamanlarda Fenerbahçe cenahından giderek artan tehdit ve küfür mesajları gelmeye başladı . Bu arkadaşların kimileri beni kanalın çıkışında karşılamayı, kimileriyse evimin adresini bularak biraz gezdirip dolaştırmayı vaad ediyorlardı. Daha öncesinde blogdan da alışık olduğum boş beleş küfür, hakaret ve beddualar da cabası. Fakat bu goygoycular muhtemelen yeterli kalabalığı sağlayamamış olacaklar ki bol keseden salladıkları o vaadlerini bir kez olsun gerçekleştiremediler. İşin daha ironik tarafı, ömrümün neredeyse tamamı Kadıköy ve civarında geçerken bu tayfanın beni Mecidiyeköy’ de marizleme planları kurmasıydı tabii ki.
Gerçi ben onları da anlıyordum aslında. Zira bu tip bir Trabzonsporlu profiline hiç alıştırılmamışlardı. Onların kafalarında canlandırdığı Trabzonsporlu imajı, sadece kendisine söz hakkı verildiğinde iki kelime konuşup gerisinde susan, başta Fenerbahçe olmak üzere büyük takımları kesinlikle eleştirmeyen ve tavşan boku misali ne kokan ne bulaşan mizacta olmalıydı. Yani yıllardır TV’ lerde boy gösteren kendinden emin, güçlü ve mağrur Fenerbahçe özgüvenine tamamen zıt bir profil teşkil etmeliydi. Oysa ben “yangına” körükle gitmeye ve bir Trabzonsporlu olarak kendi doğrularımızı anlatmaya kararlıydım. Orası bir taraftar programıysa sokaktaki taraftarın ne düşündüğünü birileri açıkça söyleyebilmeliydi. Zaten TV ekranları sansürlenmiş ve tembihlenmiş onlarca spor programıyla doluydu. Biz karşılıksız ve gönüllü birer katılımcı olarak daha dobra, daha çekincesiz ve çok daha hesapsız olabilmeliydik.Göstermelik fikir birliktelikleri, sözde objektif taraftar pozları ve göz yaşartan centilmen taraftar jestleri bi’ yere kadar inandırıcı olabilirdi. Gerçekler de sansürsüzce konuşulmalıydı. Kaldı ki tam iki sezon boyunca katıldığım ve reyting açısından çok daha göz önünde bulunan Ntvspor’ daki YDYD programında dahi böyle bir kısıtlama, sansür ya da telkine asla maruz kalmamıştım.
Neyse efendim, en nihayetinde benim umursayıp da ciddiye almadığım bu tehditler kanala da sirayet etmiş olmalı ki programın moderatöründen halâ posta kutumda duran ibretlik bir mail aldım. Mail’de programdaki duruşumdan uzun süredir rahatsız oldukları bilinen bazı Fenerbahçeliler’ in son dönemlerde sosyal medyada yazdıklarıma da ciddi anlamda sinirlendikleri ve bunu da mazeret göstermek suretiyle kanalı arayarak şikayetçi oldukları yazıyordu. Hatta canlı yayında programdaki diğer Fenerbahçeliler ile aramızda gerginlik olabilme ihtimali dahi dillendiriliyordu. Yani açıkça Fenerbahçeli diğer katılımcıların “Ya o ya biz” resti çekmiş oldukları bana ima edilirken benim programlara bir süre ara vermemi anlayışla karşılamam bekleniyordu. Şu an ismini vererek prim yaptırmak istemediğim ve bazı üyelerinin programa da katıldığı küçük bir FB oluşumundan uzun süredir twitter üzerinden onlarca küfür ve tehdit aldığımı ve bu durumun mail’ deki içerikle örtüşüyor olmasını da hayli manidar bir tesadüf olarak eklemiş olayım bu arada.
Uzun lafın kısası, kimlikleri dahi belirsiz üç beş kişinin tehditi ya da isteğiyle bana açıkça bir Fenerbahçe sansürü uygulanmış ve Lube, Çavuşoğlu, Yula gibi onlarcası internet ve TV ortamında her türlü pervasızlığa o dokunulmaz FB kimlikleriyle imza atarken nedense bizim varlığımız bazı bünyeleri derinden sarsmıştı. Bilhassa yasak ve kısıtlanmaya karşı ne derece hassas olduğumu beni yakından tanıyanlar çok iyi bilirler. Üstelik gönüllü katıldığımız bir programda böyle aleni bir sansürü asla kabullenemezdim ve cevaben attığım mail’de bunu net bir dille belirttim. Ancak karşı taraftan bu güne dek halâ cevap gel(e)medi. Sonuç olarak yukarıda detaylıca bahsettiğim üzere tarafıma uygulanan bu sansürden dolayı söz konusu program ile ilişiğimi tamamen kesmeye karar verdim. Bu arada katılımcı bulamadıkları haftalarda telefon ve mail aracılığıyla beni rica minnet programa davet edenlere de aylardır karşılık gözetmeksizin verdiğim emeğimi ve hakkımı da helal etmiyorum yani, kusura bakmasınlar.
Fazla uzatmadan bu yazıyı noktalarken kendime düstur edindiğim sözümü de buraya iliştireyim
“Söylediklerin ya da yazdıkların kimseyi rahatsız etmiyorsa hiçbi’ şey anlatmıyorsun demektir”
Yani vaziyet bundan ibarettir dostlar. Bazı kesimlere verdiğimiz “rahatsızlık” gerek blog gerekse sosyal medya üzerinden artarak devam edecektir. Bilginize sunulur.”
Soner Öztürk / 20.02.2012