Ben diyeyim fethe 10 gün kala, siz diyin 5. Meşhur bir hikayedir. Fethin yaklaştığı günlerde, fethin ne kadar kaçınılmaz olduğunu göstermek için anlatılan meşhur bir hikaye: Bizanslılar, adaletsizlikten ve baskılardan o denli bıkmışlardı ki “Şehirde Kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih edecek” hale gelmişlerdi. O günler, İstanbul’un İslambol olduğu, adaletin herkese eşit dağıtıldığı günler kadar geride kaldı.
Bugün “Yeni Osmanlı” akımı ortalığı kasıp kavuruyor. Dış işlerinde Osmanlıcılık oynuyoruz. Muhafazakarlaşmayı Osmanlıcılık sanıyoruz, daha fazla İmam Hatip açılınca, daha dindar olunca Osmanlı oluyoruz. Komşularımıza kükreyince, iç işlerine müdahale edince… Bir şeyler eksik. Kimse görmüyor. Adaletsizliğe, adaletsizliklere kimse ses etmiyor ve neredeyse popüler anlamda Osmanlı olabilmenin en temel şartı olan Adaletsizlik herkes tarafından normal karşılanıyor. Hatta “ötekilere” uygulandıkça bir hakmış gibi algılanıyor. Özetle, adalet eski bir Türk efsanesi artık, belki Ergenekondan daha eski. Basit bir oyunu bile adil yönetemiyoruz. Ki bir oyunu bile adil yönetemeyenlerden ciddi bir iş olan ülke yönetiminde adil olmalarını bekliyoruz. Komedi.
3 Temmuz 2011’den beri öyle rezaletler yaşandı ki ülke futbolunda, Fuzûli bugün yaşasaydı binlerce şikayetname yazacak malzemeye sahip olurdu. Halbukii temel çok basitti. Merkezini adalet olarak belirleyen her vicdanın varacağı yer belliydi. Olmadı. İş dallandıkça dallandı, budaklandıkça budaklandı. Şikeden hapse atılan bir yöneticinin kulüp başkanı, şikeyi “Şark Usülü” çözmek için Federasyon başkanı oldu. Şark kurnazlığı bu kadarla da sınırlı kalmadı. Sağır gözün, kör kulağın gördüğünü ilk bakışta çok net gören kurullar, Şark kurnazının bulandırdığı suda tatlı su kurnazı kesildiler. İşlem tamamlandı. Şike vardı ama sahaya yansımadı, yansıdıysa da adaletin güneşi gözümüzü aldığı için göremedik bu yansımayı. Yedik. Avrupa’nın başladığı topraklarda durum böyleyken, bittiği topraklara bir öz atalım. İskoçya futbolunda da bir devrim yaşandı bu sezon başında. İskoç futbolunun yüzyıllık çınarı, en büyük 2 futbol markasından biri olan Glasgow Rangers kulübü borçları nedeniyle ligden ihraç edildi.
Bu kararı şöyle özetlediler: “Bizim Allah’ımız para değil. Bu adaletle ilgili” Bunu bir Hıristiyan söyledi. Peki bizim Başbakanımız, Spor bakanımız, Ana muhalefet Başkanımız, tiyatro dekorundan farksız siyasi partilerin, iki kelimeyi bir araya getiremeyen başkanları ne dedi?
“Yüzyıllık kulüpleri küme düşüremeyiz.” Dedi.
“Şike sahaya yansımadı.” dedi
“Kişilerle kulüpler ayrılmalıdır.” dedi
“Fenerbahçe’ye komple* yaptılar” dedi.
Ben hiçbir ayette, hiçbir hadiste, hiçbir Cuma hutbesinde, menkıbede vs böyle bir şey duymadım: “Bu insan yüzyıllık tecavüzcü, yüzyıllık hırsız, yüzyıllık katil, buna ceza vermeyelim.” diyen bir kaynağa rastlamadım. “Günah deftere yansımadı.” diyen melek de görmedim. İstanbul’un fethedilmesine yakın yaşanan o meşhur hadiseyi, Kardinal Külahıyla Osmanlı sarığı hikayesini yeniden yazmanın zamanı geldi. Eğer Müslümanlık buysa, adalet buysa, adaletiniz bu kadarsa, kusura bakmayın, ben Osmanlı sarığı göreceğime Kardinal Külahı görmeyi tercih ederim. Ayasofya Allah’ın adli inayeti sayesinde cami olmuştu. Bugün memleket yöneticilerinin ve yönetici namzetlerinin tavırlarına bakarak da şunu söylüyorum: Ayasofya cami değil, kilise olsun. Yeter ki adalet yerini bulsun. İsterse kıyamet kopsun. Trabzonspor taraftarı bugün İsviçre’de, UEFA binası önünde “adalet” arıyor. Adaletle taçlanmamış her baş eğilmeye mahkum, ister sarık olsun o kafada, ister külah. Fark etmiyor.
Yazar: Adem Yiğit
İlk yayınlanma tarihi: 24 Kasım 2012
medyaspor.com adresinden alınmıştır.