Ahmet Özhan akıllı adamdır. “Türkiye’nin tasavvuftaki marka ismi” olmak suretiyle ülkenin en büyük oksimoronlarından biri olmayı başarmıştır. Başarmıştır diyorum çünkü son 30 yıldır kendini “gönül ehli” bir sanatçı olarak topluma ve medyaya kabul ettirme başarısının ardında çok ilginç hakikatler vardır.
İlk akla geleni, Ahmet Özhan’ın cemayizülevvelidir ama o konuya girmeyeceğim. Eski yaşam tarzının, düşünce yapısının yanlış olduğuna fakat sonradan doğruyu bulduğuna inanılan bir insanın eski halini ele almak ayıptır. Toplumda da genel olarak ayıp karşılanır ve söz konusu olan gerçek bir dönüşüm olsaydı kuşkusuz bize de bu hususta yazı yazmak değil başka bir şey yemek düşerdi. Lakin iş öyle değil.
Gelelim Ahmet Özhan’ın bugününe. Tasavvufun popüler/medyatik ismi Ahmet Özhan yakın tarihteki bir ifadesiyle kendini dünya hırsından ne derece soyutlamış olduğunu, kula, kurumlara körü körüne kulluk etmekten ne ölçüde(!) uzak olduğunu tek bir cümleyle göstermişti:
Birçok holigan gibi, sportif faaliyetteki ölçüsünün alın teri, emek değil her ne pahasına olursa olsun kazanmak olduğunu ve bu yolda her şeyi (ŞİKEYİ) mübah gördüğünü kendi ağzıyla ikrar ettiği için Ahmet Özhan’a teşekkür ederiz.
Ahmet Özhan bu ifade için asla özür dilemedi. Zaten bu sözü sarf ederkenki rahatlığı ve gevşekliği öyle bir beklentiye girmememiz gerektiğini de gösteriyor.
Peki onun bu rezaleti medya gözünde bir şey fark ettirdi mi? Hayır. O yine şeb-i arusların, kameralar önündeki tasavvuf gösterilerinin popüler ismiydi.
Normaldir çünkü kendi tabiatıyla bu kadar çelişen, tasavvuf gibi tevazu, maneviyat, ahlak, terbiye gerektiren, melamet hırkasına bürünmesi beklenen bir anlayışı tabela edinip şöhreti, medyatikliği elden bırakmamış böyle bir isim bulmuşken o şahıstan tutarlı bir duruş beklemek anlamsızdır. Zaten dinleyicilerden biri de Recep Tayyip Erdoğan’dı. Keşke yanında Kılıçdaroğlu, Yıldırım Demirören ve Aziz Yıldırım da olsaymış da ekip tam olsaymış.
Ahmet Özhan sağolsun sadece spor ahlakının değil genel ahlakının düzeyini de kameralardan esirgemiyor. Son bombası ise canlı yayınlanan bir televizyon programında “pez…” kelimesini adeta bir nokta, virgül rahatlığında telaffuz etmesiydi.
Söz konusu videoda telaffuz ettiği kelimelerden ötürü hukuki açıdan kimseye hakaret ettiğini iddia etmeyeceğim çünkü “pez…” derken kast ettiği kendisidir. O konuda bir itirazımız yok fakat bu sözleri gençlerin hatta 12 yaşından küçük çocukların bile televizyon karşısında olduğu bir saatte, canlı yayında olduğunu bile bile böylesine rahatlıkla telaffuz etmesi nasıl bir ahlak anlayışıdır? Söyleyeyim: şikeden utanmayan hatta şikeyle böbürlenen spor ahlakı anlayışının genel terbiyeye yansımasıdır. Başka bir şey değil.
Ahmet Özhan hiç olmazsa bu davranışı için özür dileriz mi göreceğiz. Fakat asıl mesele onun özür dileyip dilememesi değil. Ben değersiz bir izleyici olarak Ahmet Özhan’a değil, onun şahsında binlerce yıllık tasavvuf anlayışının, televizyonda gençler, çocuklar önünde düştüğü duruma üzülüyorum. Keşke diğerleri gibi sadece sanatıyla tanınmış bir sanatçı olsaydı da onun bu hallerine de gülüp geçebilseydik.
“Bu dervişlik bir hikmettir,
Bilene büyük devlettir,
Yensiz yakasız gömlektir,
Giyemezsin demedim mi?”
Ağzınıza yüreğinize sağlık bu yazının daha geniş kitlelere ulaşmasını çok istiyorum
Bu da üstü: http://www.ensonhaber.com/ahmet-ozhanin-esine-ihanetinin-belgesi-ortaya-cikti-2013-01-31.html