Tılsımı içerisinde gizli bir şehir.
Gitmesek de görmesek de o bizim memleketimizdir ama gidip gördüğümüzde de biz onun tutsağı oluyoruz.
Giden , gören , yaşayan bir çok kişi bir çok şey anlatır. Hırçın dalgalar , serin sular , mavi ile yeşilin buluştuğu güzel doğa ortamı ; boş laflar değil bunlar aksine yazdıldığından binlerce kat daha etkili hissedilir Trabzon’da bu saptamalar, ama daha farklı birşeyler var çok daha farklı ;
Öyle bir deniz var ki ; Anadolu ve Avrupa yakasını bir araya getiren boğaz köprülerinin altında ışıkların süslemesiyle şahaneleşen denizden fazla olamaz diyor insan, ne var ki bir kuru deniz ama iş orada o denizle başbaşa kalmaya gelince iş çok farklılaşıyor. Öyle bir şey düşünün ucu bucağı yok , sonu yok , bitişi yok. Ahiret gibidir denize bakmak bizim orda sonsuz olduğunu bilirsin ama o sonsuzluğa gitmek istemezsin. Uzaktan bakmak daha güzel gelir ama bu sonsuzluktan gözlerini alamıyor insan çünkü bitmiyor, bitişi olmayan bir şeye insan doyabilir mi ? Doyamıyor. Sonra küçük geliyor bedenlere İstanbul’un boğazı.
Uçsuz bucaksız o denizi süsleme sanatı ile uğraşır Karadenizli insanlar ; saat sabaha karşı gelir iken , pata pata pata diye çıkıverirler kıyıdan sonsuzluğa , takalarının ışıkları can verir denize ve denizi izleyenlere. Kapkara iken tüm sular aniden uğur böceği gibi belirir balıkçılar ve daha izlenilesi gelir sonsuz hırçınlık.
Bu şehirde herkes aynı dili konuşuyor da herkesin dilinin şekli ayrı , her ilçe her mahalle farklı bir şive ile konuşuyor. Bir şiveyi bile farklı konuşan insanlardan bir konuda hem fikir olmaları beklenilemez herhalde ki bir konu hakkında hiç bir zaman bir görüş olmaz bu memlekette “Vatan” haricinde.
Dünyanın en enteresan insanların yaşadığı ve dünyaya ihraç olduğu bir memlekettir Trabzon. Gerizekalılıkla değilde sivrizekalılıkla sonuçlanan fıkraların hepsi bu memleketten çıkmıştır, geri kalan fıkralar ise çekememezlik uydurmaları ya da başka ülke fıkralarından devşirmedir zaten. Yoksa kim Toros arabasına sıralı otogaz sistemi taktırıp arka tekerleğini inşaata yüke kaldıran asansör olarak kullanmayı aklına getirebilir ki. Yaşamın her anı enteresan ve tabiri caizze fıkradır bu memlekette.
Bu memlekette herkesin yüzü güler , sert bakar ama dayanamaz saniyeler sonra güler. Büyük şehirlerin gerginliği yoktur yüzlerde. Bir insanı en çok üzebilecek olan şey nedir ? Ölüm müdür ? Cenaze namazında espiri yapanı gördüm. Çünkü bu memlekette insanlar dünyanın 3 günlük olduğunu ve ölümünde doğum kadar normal bir olgu olduğunu biliyorlar. En yüzü asık zamanları yarım saat sonra kahkaha gürültü. Bu memlekette insanlar yedikleri o şifalı otlar yüzünden uzun yaşamıyor , güldükleri için uzun yaşıyorlar , kafalarına onların tabiri ile tokadan başka bişe takmadıkları için yaşıyorlar.
Herkesin , her yerin aksine çok şeyler eksik bu şehirde fabrikası eksik , alt yapısı eksik , doğal gazı eksik , stadı eksik. Ama işsizi çok fazla buna rağmen çok mutlu öyle bir fabrika var ki zaten şehirde bir tane fabrika var; “Trabzonspor”.
Yaşanılası bir şehirdir Trabzon , yaşamamız gereken bir şehir. İçimizde ki Deli Dumrul’un oraya ait olduğunu düşünüyorum. Sayfalarca satırlarca anlatır insanlar yemeklerini , tarihini , doğal harikalarını , turistik yerlerini uzar gider bu liste. Ama kimse anlatmaz bir lokantada 4 kişilik bir masaya 4 farklı birbirinden bağımsız insanın oturabileceğini. Bir çay bahçesinde çay verilirken süzekli mi süzeksiz mi diye soru sorulduğunu.
Ve insanlarının 26 yıldır yaşadıkları şehrin sihirli harflerinin tamamlanıp yeni bir dünyaya merhaba demeyi beklediklerini.
Evet 7 Harfli 1 Şehirdir Trabzon. 6 harfinin tılsımlı kupaları gelmiştir de bir tek son harfinin kupasını beklemektedir.
Ve bir rivayete göre Trabzon ilinin her bir harfi şampiyonluk ile tamamlandıktan sonra her şey olduğundan farklı olacaktır.
7 Harfli Şehire 7 Kupa Geldiğinde Dünya Yerinden Oynayacak.
“Bize kaderimizden bir tek kareyi görebilme şansı verselerdi , bu hakkı Trabzonspor’umuzun şampiyonluğunu görebilecek miyiz sorusuna harcardık.”