URFA ARENA’DA BİR SÜPER LİG MAÇI

Spor Toto Süper Lig’in 11. haftasında iş seyahati nedeni ile denk geldiğim üzere bugün işlerimi erkenden bitirdiğim gibi öğleden sonra arkadaşlarla Urfa Arena’nın yolunu tuttum.

Bildiğiniz üzere ev sahibi Gaziantepspor’un sahasının onarımda olması yüzünden Gaziantepspor ile Gençlerbirliği arasında oynanan bu maç Gaziantep’e yaklaşık 1-1,5 saatlik mesafe olan Şanlıurfa şehrimizde oynandı.

Öncelikle kardeş takımımızın şehri Urfalıların bile şaşırdığı, “yıllardır böyle bir yağmur görmedik” dediği bir günde oynanan bir maçtı. Son senelerde sık sık gider gelirim, sanırım bu bölgelerde böyle yağmur görmedim ben de, dün geceden beri hiç dinmeyen muazzam bir yağış vardı Şanlıurfa’da.

Bu bereketli yağmuru Ankara ekibi mi, yoksa komşu şehir Antep ekibi mi getirdi bilemem ama öncelikle yağmura ve zemine rağmen çok güzel mücadele etti iki takım oyuncuları. Televizyondan çok anlaşılmamış olabilir, ama tribünden izlerken keyif aldım sahadaki son dakikaya kadar devam eden mücadeleden. Ama ötesinde tribünlerde yaşananları hayretle izledim; maç öncesi Gaziantepspor taraftarları ile iç içe oturmuş karşılıklı güzel jestler yapan ev sahibinin taraftarları vardı. Hatta bunun üzerine maraton tribünde yerini almış Gaziantepspor taraftarları Şanlıurfaspor lehinde tezahürat yaptı, tüm stad kendilerini alkışladı filan, akabinde dün verdiğimiz aziz şehitlerimiz için saygı duruşu, İstiklal marşı derken maç başladı. İlk dakikalarda sahadaki karşılıklı güzel hareketler alkışlanıyordu, fakat ne oldu ise maçın başlamasından biraz sonra oldu, kale arkasındaki 20 kadar Urfaspor taraftarının sayılarından beklenmeyecek muazzam kuvette bir ses ile Gençlerbirliği lehine tezahürata başlaması ile tüm dengeler değişti. Sonra giderek artan gerilim, Gençlerbirliğinin erkenden gelen ilk golü, akabinde giderek artan karşılıklı küfürleşmeler derken, yavaş yavaş maratondaki Antep taraftarları arasından uzaklaşmaya başladı birileri. Bilhassa kale arkasındakilerin “ne işiniz var” orada tarzı tepkilerinden sonra insanların ufak gruplar halinde yavaş yavaş göç(!) ettiğini gördüm.

İlk yarının son dakikalarına doğru artık iyice ikiye bölünmüştü tribünler ki, araya zaten polis barikatları girdi. Ne olduysa da zaten ondan sonra oldu, bir anda maraton tribünü karıştı, ufak çaplı kavgaların ardından polis kordonu genişledi, iki takım taraftarları birbirlerinden iyice uzaklaştırıldı. O ana kadar sahada çoğunlukmuş gibi duran maçın ev sahibi Gaziantep seyircileri bir anda gerçek ev sahiplerini kendi karşılarında buldu. Bu sefer kapalıdaki seyirciden de tepkiler almaya başladılar, sonrasında küfürler iyice arttı ve akabinde havada sandalyeler uçuşmaya başladı ve coplar devreye girdi. Coptan sonra ise Türk polisinin son dönemlerdeki favorisi biber gazı kaçınılmazdı. Devamında gelen ambulanslar, tribünden sahaya indirilenler derken yağmur olağanca hızı ile devam ediyordu.

İlk yarısı 1-2 sonuçlanan maçın ikinci yarısında santra vuruşu yapılırken, yani maçın başlamasından tam bir saat sonra artık tribünler tamamen ikiye bölünmüştü; ilk yarının başlangıç vuruşu, devre arası ve ikinci yarının başlangıç vuruşu sırasında cep telefonumla çektiğim görüntüler sanırım, bir saatte insanların nasıl iki gruba ayrılabileceklerini anlatmak için yeterlidir.

Sonrasına gerek var mı? Karşılıklı küfürler, maçın sonuna doğru tribünlerden yükselen alevler, ve alevlere müdahaleden çok seyirciye ceza verircesine üstlerine su sıkan itfaiye arabası ve gelen tepkiler üzerine canını zor kurtarırcasına oradan kaçışı, uzatma dakikalarında gelen gol ve maçın skorunu 3-2 Gençlerbirliği lehine tescilleyen hakemin bitiş düdüğü…

Kimseyi kınamak istemiyorum, aslında elbette kınıyorum ama suçlamak istemiyorum; sonuçta kimse tek başına suçlu değil elbet; ne Antep, ne Urfa seyircisi, ne de amirlerinden aldığı emri uygulamaya çalışan ama sakinleştirmek yerine insanları geren polisler veya o suyu biliçsizce kalabalığın üstüne sıkan itfaiyeciler bu görüntülerin tek başına suçlusu değil, ama sahadaki güzel futbolun haricinde ortada holiganizm denilen büyük ve çirkin bir görüntü var. Bana sorarsanız sebebi yıllardır hasıraltı edilen ve başından sonuna Türk futbolunun başındakilerin ısrarla devam ettirdiği yanlışlıklar silsilesi. Elbette bir sihirli değnek ile de düzelmez, ama orada güzel bir pazar geçirmek için çoluk çocuğu ile maça gelen insanlar vardı, çocukları ile kaçıştıklarını gördüm; muhtemelen keyifle şöyle canlı gözlerle bir süper lig maçı izlemek isteyen Urfalı sporseverler vardı, ve hatta belki bizim gibi iş sonrası bir hava değişikliği olsun diye stada gelen insanlar vardı. Öncesinde hangi tribüne girsek diye karar verememiştik, iyi ki maratona girmemişiz, olayların ortasında kalacaktık muhtemelen. Aslında Türkiye’nin bilimum liglerinde bir çok şehirde, bir çok maçta, takım ayırdetmeksizin alışık olduğumuz görüntü, ama bir de benim elimden bu kanayan yaraya bir not, bir kayıt düşülsün istedim…

Bir Yorum Yazın