TEMİZ FUTBOL VE TÜRKİYE’DE SOL MUHALEFET

3 Temmuzdan sonra yaşanan gelişmeler herkesin malumu. Her ne kadar Şenol Güneş daha sezon biter bitmez “Paraya karşı emeğin savaşı” düsturunu ortaya atmış olsa da, 2010-2011 sezonunda yaşananlar 3 temmuzdan önce sadece Trabzonspor taraftarları tarafından seziliyor ve acaba deniliyordu. Ancak görüşme kayıtları (bilinen adıyla tapeler) ve görüntüler ortaya çıktıktan sonra kimsenin kaçacak yeri kalmamıştı. Ya da acaba öyle miydi?

Süreç ortaya çıkar çıkmaz Fenerbahçe taraftarı müthiş bir direnç gösterdi. Trabzonspor cephesinde ise hem buruk bir sevinç, hem de müthiş bir şaşkınlık vardı. Nitekim Trabzonspor başkanı da gözaltına alınanlar arasındaydı. Yaklaşık 2 ay sonra UEFA’nın Şampiyonlar Ligi’ne Trabzonspor’u çağırması taraftarı iyice rahatlatsa da, asıl rahatlama mahkeme sürecinin sonunda, kulübün hiçbir yöneticisi ceza almadığında ortaya çıkacaktı.

Peki futbolu derinden sarsan bu olaylarla, sadece kulüpler, taraftarlar ya da sporla şu veya bu şekilde ilgili kesim mi ilgilenmişti, yoksa süreç dalga dalga toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren, insanların üzerinde konuşup tartıştığı, fikir yürüttüğü bir durum haline mi gelmişti? Gelişmeler ikinci durumun bariz şekilde gerçekleştiğini gösterdi. Türkiye gibi, hemen hemen her olayın, uzman veya değil, konu üzerinde bilgili veya cahil herkes tarafından konuşulduğu ve bilgisi olmasa da fikri olan insanlardan müteşekkil bir toplumda da farklı bir reaksiyon beklenemezdi.

Yazının başlığında da işaretini verdiğimiz üzere, bu yazıda, süreç içerisinde Türkiye’deki sol muhalefetin süreçte aldığı (bize göre yanlış) konumlanmayı tartışacağız.

Sol gelenek, kökenleri itibariyle, ezilenin, mazlumun, hakkı yenenin yanında olması beklenen bir siyasi akımdır. Ancak her şeyi çarpık kurulan ve ilerleyen toplumumuzda, maalesef sol adıyla bilinen oluşumlar, halktan kopuk ve ezilenin değil, bilakis fildişi kulesinde yaşayan elitlerin sesi olmuştur. Bunun en popüler örneği ise, Fazıl Say vakasıdır. 2002 yılında ABD Irak’a saldıracağı sırada “Nazım Hikmet yaşasaydı, bugün Amerika’yı desteklerdi” gibi ifadeler kullanan, bu toplumun ekonomik ve sosyal yaşantısının bir ürünü olan Arabeski ve Arabeskçileri aşağılayan ve hatta vatan haini olduklarını iddia eden, toplumdan ve değerlerinden bihaber yaşayan Fazıl Say’ı, sadece iktidara muhalefet ediyor diye sahiplenen maalesef soldur.

Ülkemizde sol muhalefetin en büyük yanlışlarından birisi de (belki de yıllardır muhalefette olmanın verdiği bir içgüdüyle), iktidara karşı her hareketi gözü kapalı desteklemesi olmuştur. Bunun en bariz örneği, ülke gündemini yıllardır işgal eden Kürt sorunu ve PKK sorununda görülebilir. Doğru veya yanlış bir şekilde, Kürtlerin yıllardır etnik kimlikleri dolayısıyla ezildiğini düşünen sol, bütün Kürt hareketlerine koşulsuz şartsız destek şiarıyla hareket etmiş, iktidarla mücadele eden her hareketi olduğu gibi PKK hareketini de desteklemiş ve yıllar içerisinde neredeyse PKK sözcüsü durumuna gelmiş, kendi halkında yabancılaşmış durumdadır.

Gelelim bunların şike süreci ile alakasına: Maalesef bu süreçte de sol klasik hastalıklarına tutulmuş ve hem seçkinci yani elitist davranmış, hem de içeriğine bakmaksızın, sırf işine geldiği için bir harekete sahip çıkma hatasına düşmüştür.

3 Temmuzdan sonraki süreçte, şike davası, toplumda meşruiyeti ve yargılamalarının tarafsızlığı tartışılır durumda olan Özel Yetkili Mahkemelerde (ÖYM) görülmeye başlayınca, muhalefet, sol cenahta bu mahkemelere karşı oluşmuş tepkiyi de kullanarak, bu davanın da iktidar tarafından uydurulmuş bir dava olduğunu beyan etmiş, böylece süreçte kendisine destek arayan Fenerbahçe yönetimi ve taraftarı için bulunmaz bir nimet teşkil etmiştir. Bu sürecin sonunda, bundan sol mu yoksa Fenerbahçe mi yararlanmıştır, tartışılır. Ancak tartışması gereksiz olan bir gerçek vardır ki, bu da en azından hakkaniyetli insanlar, gerçek sol değerlere inanmışlar ve Trabzsonspor taraftarı açısından kaybeden yine soldur.

Bir tarafta hakkı yenen, gasp edilen, “Paraya karşı emeğin savaşı”nı veren Trabzonspor, diğer tarafta zengin olan ve bu zenginliğini şike ve teşvikle maç manipüle etmek amaçlı kullanmış Fenerbahçe. Soruyoruz: Kendisine solcu diyen birisi, bu karşılaşmada hangi tarafta yer almalı? Ezen mi, ezilen mi? Para mı, emek mi?

Süreç boyunca Fenerbahçe’nin mağdurluğundan dem vuran sol muhalefet, acaba gerçek mağdurun Trabzonspor olduğunu görmemekte midir, yoksa sadece ve sadece, taraftar sayısı daha çok olduğu için veya bilmediğimiz başka bir hesapla Fenerbahçe’yi savunmaktadır?  Süreçte kim kimi kullanmaktadır?

Sol muhalefet sadece dava ÖYM’de görüldüğü için davayı sahiplenerek, Fenerbahçe taraftarını da arkasına alarak iktidara karşı örgütlemekte, Fenerbahçe taraftarı da Sol muhalefetin imkanlarını kendi takımını kurtarmak için kullanmaktadır. İşin ilginci, Fenerbahçe’yi kurtaran hamlelerin de yine davaya müdahil olan solun ve Fenerbahçe taraftarının ateş püskürdüğü Başbakandan gelmiş olmasıdır.

Peki sonunda ne olmuştur? Fenerbahçe (şimdilik) bu süreçten kendisini sıyırmış görülüyor. Tabi Yargıtay süreci bitmedi ve Trabzonspor’un CAS nezdindeki girişimlerinin sonuçları henüz alınmış değil. Sol, dava yüzünden iktidara tepkili küçük bir Fenerbahçe taraftarını belki kendi yanına çekti. Yani her iki taraf da, az ya da çok karlı çıktı bu süreçten. Trabzonspor ise (yine şimdilik olmak kaydıyla) hakettiği ve bize göre kazandığı Şampiyonluk Kupa’sını henüz alamadı.

Solun temsil ettiği evrensel değerlere, hakka, adalete, emeğe inanan insanlar ise, tuttukları futbol takımından bağımsız bir şekilde yine mağlup olmanın (en azından şimdilik) hüznünü ve burukluğunu yaşıyorlar ve Türkiye’de de, ezilenin, mağdurun, hakkı yenenin karşısına çıkacak, gündelik hesaplarla savunduğu değerlere ihanet etmeyecek, seçkinci davranmayacak bir solun hasretini çekiyorlar.

Ama biz inancımızı kaybetmedik: Adına sol deyip de, elitizm yapanların, haksızlık karşısında susanların, daha da kötüsü haksızın yanında yer alanların maskesi bir gün düşecek ve belki de o zaman bu topraklar da gerçek solla tanışmış olacak. Nazım’ın dediği gibi:

Güzel günler göreceğiz çocuklar, Motorları maviliklere süreceğiz!

Bir Yorum Yazın