ŞİKE TAPELERİNİN DELİL NİTELİĞİ

Fıkra bu ya; bir işadamı ufak bir hayali ihracat yaparken yakalanmış. Davası için avukat aramaya başlamış. İyi bir avukat bulması için bu işlerden anlayan birine danışmış. Adam sormuş: “Kaç Liralık hayali ihracat yaptın?”. İşadamı demiş ki “7 bin Liralık”. Adam üzülerek “Ah!” demiş, “O para için kimse size avukatlık yapmaz ama şöyle 20 milyon Liralık bir hayali ihracat yapmış olsaydınız o zaman çok iyi avukatlar bulurduk!”.
Meslektaşım hukukçuları tenzih ederek şunu söylemek istiyorum: elbette herkesin savunma ve savunulma hakkı vardır ama gerçek şu ki bir suçlu işlenen suçtan ne kadar büyük menfaat elde etmişse o suçluya yardıma koşacak o kadar çok gönüllü olur. Hele ki bir suç örgütü lideri zaten öteden beri zenginse onu savunmaya çabalayanlar en başta siyasiler ile medya patronları olur. Karşılarında “Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” diyecek kadar yürekli bir devlet otoritesi bulunmazsa en çok onlara gün doğar. Bunu da en iyi onlar bilir.

Defansa Hücum

Aziz Yıldırım’dan bahsediyorum. 2011’den beri onu savunmaya istekli, “spor avukatı” etiketiyle kendini lanse eden bir çok kişi televizyonlarda, gazetelerde boy gösterdi ama hem onun hem de yol arkadaşlarının da yakındığı üzere o “spor hukukçuları” zaman içinde özellikle de 2 yıllık men cezasından sonra ekranlardan ve piyasadan kayboldular.

Sonra yeniden ‘yargılama modası’ çıktı. CAS’a başvurmak bir yana “namusumuzdur” diye yaptığı başvuruyu geri alanların, daha mahkeme kararı bile çıkmadan TBMM’dekilere cezaları hafifletici düzenleme yaptıranların tek derdinin Aziz Yıldırım’ı 3 yıl daha serbest gezdirmek olduğunu daha önce yazmıştık.[1]

Şimdi yeni bir moda var. Aziz Yıldırım hakkındaki yargıtay kararını eleştirme modası. Temel argüman da şu: telefon dinlemeleri delil olarak kullanılamaz. Bu iddiaları ve bu iddialarda gözden kaçırılan noktaları kısaca ele almaya çalışacağız.

“Baykov Kararı Diye Bir Karar Yok!”

Telefon kayıtlarının delil olarak kullanılamayacağını savunanlar arasında en acınacak durumda olanı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin görmüş olduğu, delil yasağına ilişkin Baykov davası diye bir dava olmadığı iddiası idi.[1]

Yargıtay kararında atıf yapılan Baykov kararı elbette vardı fakat “Yargıtay’da Şike”[2] diye kapağa manşet de atıp haber yapan gazetecinin söz konusu kararı İngilizce arama motorunca “Bykov” diye aratmayı akıl edecek yabancı dil bilgisi bile yoktu.

Kaldı ki mesele sadece Baykov’un İngilizce nasıl yazıldığını bilme meselesi değildir. Baykov kararı delil yasağı tartışmalarında çok önemli bir emsal karardır.[3] Bu kararın adını bile duymamış bir insanın bu konuda bu kadar iddialı haber yapabilmesi basın ve siyaset ortamının söz konusu çete liderini korumaya ne kadar hevesli olduğunu göstermek açısından iyi bir ölçüttür.

“Önce Mahkum Edelim Sonra Dinleriz!”

Bu konuda ileri sürülen bir başka iddia ise telefon dinlemelerinin yasadışı olduğu yönünde idi. Evet izinsiz telefon dinlemesi yapmak yasaktır ve suçtur[4] ancak Türk Ceza Kanunu’nda telefon dinlemesine bazı özel suçlar için ve belirli şartlara tâbi olarak müsaade edilmektedir. Telefon dinlemesi yapılabilen suç tiplerinden biri örgütlü suçtur.[5] Savcılık soruşturmasında da hem bu şüphe ifade edilmiş. Ayrıca kanunda belirtildiği üzere dinleme yapılmaması halinde söz konusu delile başka yoldan ulaşma imkanı yoktur ve dinleme yapmadan önce gerekli mahkeme kararı usulüne uygun olarak alınmıştır. Yani dinlemeler yasaldır.[6]

Söz konusu suçun soruşturma zamanı itibarıyla kanıtlanmış bir örgütlü suç olmadığından hareketle telefon dinlemelerinin delil sayılmaması gerektiğin ileri süren bakış açısına katılmak mümkün değildir çünkü böyle bir yaklaşımın kabul edilmesi halinde hiçbir suç örgütüne telefon dinlemesi yapmak mümkün olmayacak, örgütlü suçların soruşturulmasında telefon dinlemesi yapılmasına izin veren hüküm tamamen işlevsiz kalacaktır. Önce örgütlü suçun varlığının mahkeme ve hatta Yargıtay kararıyla kesinleşmesini ondan sonra telefon dinlemesi yapmaya başlanmasını öngören bu sav gerçekçilikten uzaktır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Açısından

Bu konuda ileri sürülen bir diğer iddia ise Baykov kararında mahkeme kararına dayanak oluşturan, telefon dinlemesi deliline ilave deliller olduğu, bu yüzden Türkiye’de dinleme tutanaklarına dayanarak verilen kararın geçersiz olduğu yönündedir.

Bu iddia iki yönden geçersizdir:

1- Aziz Yıldırım ve suç ortakları hakkındaki deliller de telefon dinlemesinden ibaret değildir. Tanık beyanı, sanık ikrarı, itiraf, fotoğraf, para transfer kaydı gibi pek çok delille desteklenmektedir.[7]

2- AİHM her ülkenin delil yasağı sınırlamasını kendi iç hukukuna göre yapacağını belirtmektedir.[8] AİHM bu konuda sadece işkence yasağına[9] aykırı yoldan elde edilen delilin kullanılmazlığını evrensel ilke saymaktadır.[10] Burada delil işkence ile ele geçirilmediğine göre Türk hukukuna göre hukuka uygun bir şekilde elde edilip edilmediğine bakmak gerekir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere telefon dinlemeleri yasaya ve yetkili mahkemenin verdiği izne uygun olarak yapılmıştır ve yasaldır.

AİHM bir de özel hayatın ihlali halinde de demokratik topluma uygun bir sınırlama gerekçesi aramaktadır.[11] Bir suç örgütünün şike suçu bir yana, adam kaldırma, tehdit[12] gibi suçlarla yargılandığı bir davada bu sınırlama gerekçesi tabii ki vardır.

Türkiye İç Hukuku Açısından

AİHM tartışması bağlamında da ileri sürülen ama aslında iç hukuk meselesi olan bir diğer iddia ise mahkumiyet kararının sadece telefon dinlemesine dayandırılmasının daha önceki Yargıtay içtihatlarına[13] aykırı olduğu iddiasıdır.

Mahkumiyet kararında telefon dinlemelerinden başka pek çok delilin dayanak olduğunu, bu itibarla ‘sadece telefon dinleme tutanağı’ argümanının gerçeği yansıtmadığını daha önce söylemiştik.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki AİHM’nin geçmiş kararlarında yeterli ağırlığı varsa bir dinleme kaydının da mahkumiyet için tek başına delil kabul edilebileceği genel yargılama usulü bakımından kabul edilmiştir.[14] Bu bakımdan AİHM içtihatları açısından bir aykırılık yoktur; mesele dinlemelerin Türkiye iç hukukuna uygun yapılmış olup olmadığı ve Türkiye iç hukukundaki düzenlemelerin hukuk devleti ilkesine uygun olup olmadığı meselesidir; o yüzden bu kısmı iç hukuk bağlamında ele almak gerekir çünkü hukuk devleti ilkesi de zaten anayasal bir ilkedir.

Telefon dinleme tespitinin mahkumiyet için tek başına yeterli delil olmayacağı hakkındaki içtihadî kararda ele alınan vakada ise çok önemli bir ayrıntı vardır: sanık telefon görüşmesi kayıtlarının içeriğini kabul etmemektedir.[15] Dolayısıyla telefon dinleme kaydının ikrarla ve bilirkişi raporuyla bile desteklenmediği bir mahkumiyet kararı olduğu için YCGK yerel mahkemenin mahkumiyet kararını bozmuştur.

Aziz Yıldırım ise telefon kayıtlarındaki konuşmaların içeriğini reddetmemektedir. Hatta katıldığı bir programda da tespit tutanaklarının içeriğine bir itirazı olmadığını sadece kayıtlar kendisine sesli dinletilmediği için bunlarda montaj olup olmadığını ileri sürme hakkını kullanamamaktan yakınmıştır.[16] Aynı şekilde Aziz Yıldırım’ın muhataplarının da hiçbiri telefon görüşmelerinin içeriğini reddetmemiştir.

Temennimiz adaletin hukuk ilkelerine de uygun olarak en kısa sürede tecelli etmesidir ve tüm bunları da adaleti isteyenlerin tereddüdü varsa gidermek için yazdık.

Diğer kesime söyleyecek bir söz yok. Aziz Yıldırım’ı savunmak ekonomik ve politik açıdan prim yapmaz olana kadar daha çok parazit duyacağız. Önemli olan bizim meseleyi doğru analiz edip doğru zamanda doğru yerde konuşmamız.

[1] “Sessuzluk Sessuzluk” http://www.bordomavi.net/index.php?p…rinti&hid=2281
[2] Gazete manşetinin resmi yazı ekinde http://www.bordomavi.net/forum/attac…1&d=1399118503adresinde mevcuttur.
[3] Scholar.google.com akademik metin arama motoruna göre bu karara atıf yapan 63 bilimsel makale vardır. http://scholar.google.com.tr/scholar…v+v.+russia%22
[4] Türk Ceza Kanunu’nun 133. maddesine göre izinsiz telefon dinleme suçunun cezası 2 ila 5 yıl hapis cezasıdır.
[5] Örgütlü suçla ilgili dinleme yapılabileceği Ceza Muhakemesi Kanunu 135. maddenin 6(a) bendinde açıkça belirtilmektedir.
[6] Telefon dinlemede aranacak diğer şartlar Ceza Muhakemesi Kanunu 135. maddesinin ilk beş fıkrasında açıklanmaktadır.
[7] Bkz. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2013/16791 esas ve 2014/516 karar sayılı ilamı:http://www.radikal.com.tr/files/yarg…arari_sike.pdf
[8] Bu konudaki ilk AİHM kararı Khan v Birleşik Krallık vakasında verilmiştir:http://sim.law.uu.nl/SIM/CaseLaw/hof…c?OpenDocument
[9] Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 3. maddesi İşkence Yasağını düzenlemektedir.
[10] Gafgen v. Almanya kararında AİHM işkenceyle elde edilen delilin soruşturmada kullanılmasının iç hukuktan bağımsız olarak yasak olduğunu belirtmiştir: http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/…px?i=001-99015
[11] Bu husus da Khan v Birleşik Krallık kararında ifade edilmiştir.
[12] Şike soruşturması esasen Giresunspor yönetim kurulu üyeleri ile Olgun Peker arasındaki bir meselenin yargıya yansımasıyla başlatılmış; soruşturma ilerledikçe Olgun Peker’in de Aziz Yıldırım’dan talimat aldığı anlaşılmıştır.
[13] Bu konudaki emsal karar Van Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüş olan 2008/13862 esas numaralı, 2009/479 sayılı karardır.
[14] Khan v Birleşik Krallık kararında AİHM bu gerekçeyle Birleşik Krallık mahkemesinin verdiği kararı AİHS 6. maddesine (adil yargılanma) uygun bulmuştur.
[15] İfadesinde sanık Nezir Uysal: “…..kimseyle görüşmediğini, ayakkabı ve kontör vermediğini, adına kayıtlı cep telefonunu zaman zaman kontörü olmayan arkadaşlarına kısa süreliğine verdiğini, yakalanmasından kısa süre önce Şemdinli Devlet Hastanesi’nde ismini hatırlamadığı bir arkadaşına cep telefonunu verdiğini” söylemiştir yani telefon dinlemesinde tespit edilen sözlerin kendisine ait olmadığını söylemiştir.
[16] Aziz Yıldırım’ın 12 Şubat 2014 tarihinde katıldığı Tarafsız Bölge programındaki sözlerine pek çok internet video sitesinden serbestçe ulaşmak mümkündür.

Bir Yorum Yazın