MİZAH DERGİLERİNDE TRABZONSPOR

1980’lerin yani Oğuz Aral’ın Gırgır’ı, sadece Türkiye tarihinde değil dünya tarihinde bile önemli yeri olan bir mizah dergisidir. Çünkü dünyanın en çok satan 3. mizah dergisiydi.

Gırgır'ın dünyanın en büyük 3. mizah dergisi olduğundan bahseden bir Amerikan dergisinden alıntı - Şubat 1983

Bu kadar çok satmasının tek nedeni mizah kalitesi değildi. 12 Eylül’ün baskıcı döneminde insanlar aradığı muhalifliği, hiczi, eleştiriyi hiçbir gazetede değil sadece Gırgır dergisinde buluyordu. O dönemde Gırgır sadece en çok satan mizah dergisi değildi. Tüm gazetelerden de daha çok satıyordu.

Oğuz Aral da Tekin Aral da Fenerbahçeli olduğu halde o dönemin Gırgır’ı Trabzonspor’u severdi. Hatta Trabzonspor’daki gelişmelere tahsis edilmiş, Yılmaz Okumuş tarafından kaleme alınan “Tursun’un Köşesi”, diğer adıyla “Tursun’un İskelesi” diye sabit bir bölümü de vardı.

İşte 1980’lerin basınında fırtına ve ihtilal anlamına gelen Gırgır’da Trabzonspor hakkında çıkmış olan karikatürlerden birkaç örnek:

 

1 Kasım 1981

4 Ekim 1981

6 Aralık 1981

 

28 Mart 1982

27 Aralık 1981

Kısacası Gırgır, Trabzonspor’u severdi. Peki Fenerbahçe’ye yaklaşımı nasıldı? Oğuz Aral da Tekin Aral da Fenerbahçeli idi ama Gırgır ülke gerçeklerini asla görmezden gelmiyordu. İşte birkaç örnek:

14 Kasım 1982 - Tanıdık bir gündem maddesi

10 Ocak 1982

27 Aralık 1981

Fenerbahçeli olmaları, ülke gerçeğini görmelerini engellemiyordu. Tıpkı Koç ailesi gibi Sabancı ailesi ve Özal da Fenerbahçeli olmuş ve Türk futbolunun endüstrileştirilmesinin, emeği sömürme odağı haline getirilmesinin ilk sinyalleri daha o zamandan verilmişti.

12 Temmuz 1981

30 Ağustos 1981

Ve Gırgır düştü. 1990’lara gelirken Özal’ın yeni Türkiye’sinin mağdurlarından biri de Oğuz Aral’ın kendisi oldu. Türk mizahına ömürünü veren, mürekkep, kalem ucu ve telif ücreti gönderip çizerliğe teşvik ettiği hapishanedeki gençler dahil pek çok genci Türk mizahına kazandıran Oğuz Aral’ın efsanevi Gırgır’ını, Özal’ın o zamanki medya prensi Asil Nadir’in gücünü arkasına alan Ertuğrul Akbay ele geçirmişti. Sadece isim hakkını değil. Fiziksel olarak tüm dergiyi ve içindeki çizimler dahil tüm birikimini. Bugün Gırgır diye bildiğimiz dergi işte o el değiştirmenin, Oğuz Aral’ın ömrü boyunca kabul etmediği, davalar açtığı kirli operasyonun meyvesinden başka bir şey değildir.

Yukarıda Türk mizahının sözde 2 temsilcisinin kapaklarını görüyorsunuz.

Yılların NATO müteahhidi oldu mu sana halk kahramanı? Tayyip Erdoğan yasa değişikliği başta olmak üzere Fenerbahçe’yi kurtarmak ve Aziz Yıldırım’ın cezasını hafifletmek için her şeyi yaparken, malum holdingler arası ilişkiler gırla giderken ve Koç holding UEFA’nın milyon dolarlık sponsoru olup UEFA’yı bile tarihinin en büyük suskunluğuna boğarken günümüzün bu iki mizah dergisi kargaların bile güleceği senaryoları kapaklarına taşıyıp Aziz Yıldırım’ı kahraman ilan ederek onun pastasından dilim kapma peşinde. Tıpkı AKP+CHP+MHP gibi.

Bir zamanların dünyaya örnek olan Türk mizahı, muhalefetiyle, hicviyle, eleştirisiyle emeğin yanında durması gereken savaşta Trabzonspor’un ve Trabzonsporluların emeğine karşı Aziz Yıldırım’ın birer figüranı olmayı tercih etmişler.

Meşhur hikayedir. Hoca ile Temel yolda yürürken bir inek pisliği görürler. Hoca der ki “Temel, bir gün öleceksin. Mezarında otlar bitecek. İnek o otları yiyecek. Sonra ha böyle pisleyecek. Ben de o pisliğe bakıp diyeceğim ki, ula Temel, ne idin ne oldun!”

Temel de cevap verir: “Hocam ölümün sırası belli olmaz. Gün gelir de sen ölürsen senin de mezarında otlar bitecek. İnek o otları yiyecek. Yine ha buraya böyle pisleyecek. Ben de o pisliğe bakıp diyeceğim ki “Ula hoca, hiç değişmemişsin!”

1980’leri görüp de şimdiki manzaraya, şikecilere figüranlık yapan zavallılara baktıkça ben de diyorum ki “Hey gidi Gırgır, ne idin, şimdi ne oldun”

Şikesini itiraf etmişlerin bile yöneticilik yapmaya devam ettiği, Aziz Yıldırım’lı Fenerbahçe’ye de bakınca tek bir şey diyorum:

– Ula Fenerbahçe! Hiç değişmemişsin!

2 comments
  1. Aslında hiç şaşırmadım, türk mizahının da diğer sektörler gibi gücün ve paranın kulu olması beni hiç ama hiç şaşırtmadı. Başka da hiçbir ülkede görülmeyen, sadece türkiyeye ve çok üzülerek ve utanarak söylüyorum ki türklere has olan bir haysiyetsizliktir bu!!! Güçlüyü sadece güçlü olduğu için tutan, haksızlığa değil güçsüzlüğe karşı duran bir millet, bir devlet, ve bir ülke bahsettiğimiz… Çok uzağa gitmeyin, futbol alanından da bahsetmeyeceğim, siyaset olarak da tamamiyle amerikanın güdümünde değilmiyiz?? Neden peki? Düşünün, bulursunuz… Keşke sorun sadece fenerbahçe ile kalacak kadar küçük olsaydı, mesele çok derin, hepimiz de farkındayız, ama itiraf etmek çok zor ve ağır geliyor…

Bir Yorum Yazın