KENDİNDEN MENKUL ŞANLI DİRENİŞ

Her şey Şike Yasası ile başladı.

Hem de en önde Aziz Yıldırım koşuyordu:

– Artık şike yapılamayacak!

2011 tarihli yasa futbolda şike yapılmasını suç sayıyordu. Daha önce sadece futbol disiplin işlemine tâbi olan şikecilik ve teşvik primi artık ceza mahkemelerinin de konusu olacaktı.

Ve savcılık gereğini yaptı: ilgili herkesin konuşmalarını dinledi.

Trabzonspor ile Fenerbahçe’nin 82’şer puanla, 3. Bursaspor’un ise 61 puanla bitirdiği lig, bu kayıtlara dayanılarak incelendi.

Sezonun ikinci yarısına Trabzonspor’un çok gerisinde başlayan fakat şaşırtıcı bir şekilde sadece 1 maç berabere kalıp diğer tüm maçları alan ve böylelikle aniden Türkiye rekorları kıran ve büyük rastlantı sonucu o rekor sayesinde Trabzonspor’u averajla geçen Fenerbahçe hakkında çok ağır şike suçlamaları vardı.

Dediğim gibi, kanun Fenerbahçe’nin de açık muvafakatiyle 2011’de yürürlüğe girdi ve tespitler de 2010-2011 sezonu hakkında yapıldı.

Birinci TFF raporunda da ikinci TFF raporunda da Fenerbahçe lehine şike yapıldığı tespit edildi.

Üstelik UEFA o yılın Şampiyonlar Ligi’ne Türkiye’yi temsilen Trabzonspor’u aldı.

Fakat tüm bunlara rağmen Fenerbahçe en ufak bir yaptırıma uğramadı. Ne küme düşme ne puan silinmesi ne kupa iadesi ne başka bir şey. Aradan bir yıl geçti ve yaptıkları yanına kâr kalacak gibi görünüyor.

İşte bunun adı da ŞANLI DİRENİŞ! Nasıl mı şanlı? Andersen‘den masallara geçelim:

BİR TEK BİZ Mİ YAPTIK

Yukarıda da belirttiğimiz üzere Fenerbahçe yöneticileri bu kanunun 2011’den itibaren uygulanacağını biliyorlardı. Bu kanun çıkarken en yüksek dereceden temiz futbol edebiyatını da Fenerbahçe yöneticileri yaptı.

HELİKOPTER İHALESİ

Gayriresmi bir kanaldan bu konuda ciddi ciddi yazılar yazıldı, hikayeler anlatıldı.  Güya Tayyip Erdoğan,  Aziz Yıldırım’a “O ihaleye girmeyeceksin!” demiş. Aziz Yıldırım da girmiş. Bunun üzerine Recep Tayyip Erdoğan düğmeye basmış ve şike bahanesiyle Aziz Yıldırım’ı bitirme operasyonu başlamış.

Önce bu senaryoyu yazanlar kendilerini inandırdılar. Sonra her duyduğuna inanmaya hazır yandaşlarını ve Tayyip Erdoğan hakkına komplo teorisine aç kitleleri bu palavrayla bir güzel coşturdular.

Ne zaman ki Recep Tayyip Erdoğan 58. maddenin değiştirilmesi yönünde hareket etti ve daha sonra Fenerbahçe’ye yaptırım uygulanmaması için UEFA’ya “Kurumlarla kişiler ayrılsın”  diye ricacılık yaptı, o zaman bu palavra bombardımanının arkası jilet gibi kesildi.

Peki kimse “Yahu biz böyle aptalca, mesnetsiz bir palavraya inanmışız, kitleleri de galeyana getirmişiz. Özür dileriz” dedi mi? Ama unutmayın bunun adı ŞANLI DİRENİŞ!

KÜRESEL KOMPLO

Daha sonra UEFA’nın Fenerbahçe’yi almayıp Trabzonspor’u alması üzerine komplo senaryoları yazıldı.

Fenerbahçe’yi yok etmek isteyen iç mihraklarla dış mihraklar işbirliği yapmıştı! Vatanseverliğin son kalesi olan Fenerbahçe’yi yıkmak için Galatasaray ve Trabzonspor adlı iki zararlı cemiyet Platini’nin şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi menfaatleriyle tevhid etmişti! Fenerbahçe ateşi ve ihaneti görmüştü!

Kampanyalar düzenlendi. Fenerbahçe’nin mahrum kaldığı UEFA gelirini kapatmak için insanlar Fenerium mağazalarına akın ettiler ve Fenerbahçe yöneticileri büyük gürültülerle CAS’a dava açtı. “Onur davamız” dediler. “Namusumuz“dur dediler.

Öyle bir kendinden, haklılığından emin vaziyette idiler ki görenler CAS’ta kaybetseler bile davayı Mahkeme-i Kübra’da aynı gazla ve hızla takip edeceklerini sanırdı.

Sonra ne oldu? Fenerbahçe yönetimi CAS davasından bizzat feragat etti. Davanın sonunu getirmeyi gözleri kesmedi. Peki yüzü kızaran oldu mu? Küresel komplo teorileriyle taraftarını mağazalara akın ettiren tek bir yönetici çıkıp “Pardon” dedi mi? Ne gezer.

Unutmayın, bunun adı ŞANLI DİRENİŞ!

CEMAATİN OYUNLARI

Helikopter İhalesi masalıyla iç içe ortaya çıkan bir teori de Fethullah Gülen cemaati hakkındaydı. Cemaat Fenerbahçe’yi ele geçirmek istiyordu! Fakat Atatürkçülüğün yıkılmayan son kalesi buna direniyordu!

Türkiye’de son 8-10 yıldır yaşanan siyasi kutuplaşmanın da estirdiği rüzgar sayesinde bu palavra epey tuttu. Nispeten aklı başında sanılan çevreler bile bunu yuttu.

Birtakım gönüllü Fenerbahçeliler sosyal medyanın her tür anonim imkanından yararlanıp bu palavra dalgasını yaydı ve hala yayıyor. Fenerbahçe yöneticileri ise resmi beyanlarında cemaata “Aman efendim öyle şey mi olur”culuk etmekten, “Cemaati suçlamıyoruz!” demekten geri kalmıyor.

Ali Şen’den Ercan Saatçi’ye, Müjdat Yetkiner’den Şadan Kalkavan’a onlarca yönetici resmi açıklamalarında bu tür komplo teorilerinin mesnetsiz ve art niyetli olduğunu söyledi, Fethullah Gülen’e kadraj dışından selam çaktı. Son olarak Fenerbahçe yöneticisi Talat Yılmaz bunların gerçek dışı senaryolar olduğunu resmen ifade etti. Fakat bu palavra üzerine öyle bir fırtına koparıldı ki sosyal medyada atılmış tohumlar hala semerelerini veriyorlar.

Galatasaray-Fenerbahçe şampiyonluk maçından saatler sonra dahi hem de sokakta insanları polis aracını devirecek kadar, benzin istasyonlarını havaya uçurmaya kalkışacak kadar kontrolden çıkaran şey bu provokatif yalanlar değildir de nedir? Tek suçu temiz futbol istemek olan insanları hedef haline getirmenin, toplumda kin ve düşmanlık yaratmanın hizmet ettiği tek bir şey var o da birilerinin şahsi menfaatini korumak. Bunun adı da ŞANLI DİRENİŞ!

HERKES BİZE KARŞI

Bu üç komplo teorisinin bir ortak noktası da Fenerbahçe taraftarındaki yalnızlık duygusunu pekiştirip sömürmek.

Fenerbahçe o kadar yalnız ki TFF başkanı M.A.A. birinci etik kurulu raporunu asla uygulamadı, ipe un serdi ve istifa da ederek raporun hükümsüz kalmasını sağladı. Bir etik kurulu raporu aylarca uygulanmadı ve sonunda yok sayıldı. Bunun adı ŞANLI DİRENİŞ!

Fenerbahçe o kadar yalnız ki “Fenerbahçemiz” lafını pelesenk eden ve Fenerbahçe’nin desteklediği Demirören TFF başkanı oldu.

Fenerbahçe o kadar yalnız ki sırf onun özel durumu için 8 takım lig bittikten sonra 6’şar maç yaptı.

Fenerbahçe o kadar yalnız ki buna rağmen Fenerbahçe’nin şampiyon olamamasından duyduğu üzüntü yüzünden okunan Demirören ikinci etik kurul raporunda da Fenerbahçe lehine şike tespiti olduğu halde kurum olarak Fenerbahçe’yi suçsuz saydı. Ve bunun adı ŞANLI DİRENİŞ!

Fenerbahçe o kadar yalnız ki koca başbakan sırf Fenerbahçe cezalandırılmasın diye gitti UEFA’ya ricacılık yaptı.

Hele Türk basınının öteden beri var olan Fenerbahçe yandaşlığına hiç girmeyelim. Sırf Cengiz Çandar’ın Galatasaray’ı kast ederek “Fenerbahçe Kupa nasıl alınır herkese gösterdi.” demesi bile aklı başında herkese bu konuda yeterince fikir verir.

İşte bu paranoid şizofren teorilerle örülü provokatif yalanlar silsilesi sayesinde Türk futbolunun geldiği yer belli. Muhtemelen UEFA yakında Türkiye’yi milli takımlarıyla birlikte Avrupa’dan men edecek.

Bunun üzerine muhtemelen bu sürecin sorumlulularının yüzü bile kızarmayacak. Sadece kurtardıkları menfaate bakacaklar ve suçu yine rakip takımlara, cemaatlere, partilere ve sair farazi düşmanlara atacaklar.

Bu saatten sonra UEFA zorla Türkiye’de adaleti tesis etse bile nafile. Türkiye’nin medyası, hükümeti, muhalifleri ve pek çok aydını bu sağduyu imtihanından geçemedi.

Bu memlekette onlarca yıldır tek bir şanlı direniş var.

O da emeğin paraya karşı verdiği ve bugünlerde peygamber sabrıyla test edilen temiz futbol mücadelesidir.

4 comments
    • Avrupa kupalarında topluca men’e doğru gidilen sürecin başlangıcını özetleyen bir yazı olmuş.
      Ülke olarak biz bize kalınca daha güzel okuruz.

Bir Yorum Yazın