HADİ AMA BARIŞ

Bu yazı 8 Ekim 2012 tarihinde Adem Yiğit imzasıyla Medyaspor.com adresinde yayınlanmıştır.

 

Geçen haftadan devam ediyoruz. Hem oyun olarak, hem zihniyet olarak. Tabii ki bu yazı da oradan devam edecek. Attığı golü kenara koyalım, Olcan dün yine aynı Olcan’dı. Zokora da geçen haftaki Zokora, ama bu defa 90 dakika sahadaydı.(Burada da tercih farkı etken) Ya da şöyle yapalım, sahada bir türlü göremediğimiz düzeni, yazımızda sıraya koyarak anlatmaya çalışalım.

Onur (1) bildiğimiz Onur. Performansının sadece şerefli ve onurlu insanlarca görünüyor olması da ayrı güzel kılıyor. Bu seneki savunma düzeni, onu biraz daha gelişime itecek. Bamba ve Emerson ile aralarında bir iletişim eksikliği var ama bu eksiklik giderilecektir. Şimdilik yarısı yenilenmiş, sezonun kalan yarısında da 3/4’ü yenilecek (Zeki) bir savunma hattı ile oynayıp da bir uyum -ya da iletişim- eksikliğinin olmaması ihtimal dahilinde değil elbette. Takımın oyuncu katılımı anlamında en geç uyum sağlayabilecek bölgesinden bahsediyoruz. Buna rağmen takımın en sağlam bölgesi.

Bamba bildiğimiz gibi. Savunmayı derliyor, toparlıyor. Kafalardaki soru işaretlerini tek tek silmeye devam ediyor. Fakat onun bu kusursuza yakın performansı bazı gediklerimizi ortaya çıkartıyor. Dün yanılmıyorsam 3 hava topunda ıska geçti. Arkadaşları ona çok güveniyor ve bu güven bazen onun da hata yapabileceği gerçeğini unutturuyor takım arkadaşlarına.  Ligin orta sahası tarafından en az desteklenen takımlarından biri olmasına karşın en az gol yiyen takımı olarak oyuncuların birbiriyle iletişiminin gelişmesi, bu seneki yegane avuntumuz olacak savunma hattını daha da sağlam yapacaktır.

Zokora (2) Geçen hafta 45 dakika oyunda kaldı, dünse aynı oyunla 90 dakika. Değinmemiz gereken iki önemli nokta var:

1-  numaradan başlayan oyun kurgusunu daha başlamadan bitmesinde Zokora’nın oyunu önemli etkendi. Trabzonspor, topu kaleden oyuna sokamadı. Şenol Güneş geldiğinden beri takımın en önemli oyun kurallarından olan bu altın kural tıkandı. Zokora’nın, stoperlerin yediği hücum presi zekasıyla ve enerjisiyle kırmasını bekledik maç boyu, benden daha çok Onur bekledi bunu, ama olmadı. Trabzonspor’un sağlıklı bir hücum yapısı olmayışının temel sebeplerinden biri de bu.

2- Geçen haftanın 2. yarısındaki Trabzonspor teslimiyetini bu maçta daha güçlü bir rakibe karşı geçekleşmemesinde de Zokora önemli etkendi. Evet, 1. maddedeki gibi kaçak güreşti top oyuna sokulacağında fakat top rakipteyken de cidden bir dinamo gibiydi. Bir nevi kendine iş çıkartan camcı gibiydi anlayacağınız. Destek versin diye oyuna giren Barış’ın etliye sütlüye pek karışmadığını da hesaba katalım. Barış Özbek’le ilgili fikirlerim sabit. Değişecek gibi de değiller. Şenol Güneş’in ona bu denli şans vermesi ve “Hadi Barış, Hadi Barış” diyerek güvenini belli etmesi de bir şeyleri değiştirecek gibi değil. Hadi ama Adrian? Denenmeli! Hadi ama Şenol hocam… Zokora’ya tekrar dönersek, 50. dakika sonrası Trabzonspor sahada savunmacılar ve hücumcular olarak ikiye ayrıldığında, en gerideki Trabzonsporlularla ileridekiler arasındaki fark 55-60 metreyi bulduğunda takımı toparlayan isim yine oydu. Rakibe bastı, oyununu bozdu. MİY maçında da oyundan alınmasa büyük ihtimalle bu tip bir oyun izleyecektik ondan. Belki de Şenol hoca onsuz orta sahanın durumunu müşahede etmek istemiştir ve bu müşahede de Cuma günkü tercihinde belirleyici olmuştur.

Ligin en az gol yiyen takımının savunmasından, ligin en gol zor atan takımının hücumuna doğru yumuşak bir geçiş yapalım. Sık sık zikrediyoruz, her biri “gövdeyi” değil kendini uçurmak için çırpınan kanatlarla yükselmek imkansız. Bir kanat oyuncusunun bilmesi gereken en temel şey bu sanırım ama Trabzonspor’un her iki kanat oyuncusu da bu temel bilgiden yoksun. Yasin biraz daha özverili fakat Volkan tam anlamıyla iyileştiğinde yerini alacağı varsayımıyla söylüyorum bu sözleri.

Olcan gol attı atmasına da, onun haricinde yaptığı top kayıpları, pas hataları, tercih yanlışlarıyla kafalarda soru işareti bıraktı. O ve Alan’ın topu aldıklarında ilk düşündükleri şey birini geçmek. Bu da oyun planı, daha doğrusu bir hücum planı olmayışının getirdiği ferdilikten başka şey değil. Olcan, takım hücumuna verdiği zararın yanında Emerson gibi akil bir hücumcunun da verimliliğini azaltıyor. Bu durumun da faturası takıma dönüyor. Her maç sol kanattan 2-3 tehlike geliştiren bir Emerson görüyoruz ki 90 dakika boyunca önünde oynayan arkadaşı 1, bilemediniz 2 kez kademesine geliyor ya da gelmiyor. Hücumda da öncelikleri farklı. Trabzonspor’un sol kanadı şu anda Emerson üzerinden yürüyor özetle. Hem defansif, hem ofansif olarak.

Sapara (ve biraz da Halil) bu karmaşada biraz daha aklı selim davranıyorlar fakat yetmiyor. Topu ayağa oynayan, arkadaşlarından oyunun gereğini isteyen, onları zorlayan, yönlendiren, bunu yaparken de takımı düşünen, kısacası farkında olmadan takımın liderliğine soyunan bir Sapara izliyoruz. Bu maçtaki performansı diğerlerine nazaran biraz sıkıntılıydı fakat Sapara yine Sapara’ydı. Halil’in konsantrasyon eksikliği, ve bu sezon her ileri uç elemanının birincil derdi olan ofansif yalnızlığı, üstüne kaçırdığı pozisyonlar, bitecek maçı uzatırken Halil’i maçtan iyice koparttı. Kasımpaşaspor savunması, Olcan ve Emerson’a kapının anahtarını iki kez vermişti. Savunma arasında arkadaşlarına duvar olan bir oyuncu, ona atılacak dikine bir pas ve koşuya devam. 2 kez yaptı bunu Trabzonspor, ikisi de çok ciddi pozisyonlar getirdi. Fakat Trabzonspor hücumlarındaki kollektif eksiklik, takımın bu gediği yeterince işleyememesine sebep oldu. Alanzinho son iki maçtır “beni oyuna sonradan alın da özgüvenimi tekrar kazanayım” mesajı veriyor. Şenol Hocanın eğer kişisel bir problemi yoksa Adrian ve Sapara’yı birlikte deneme zamanı geldi artık. Eğer şu duruma rağmen, yani sürekli bir şeylerin denemesini yaptığınız bu günlerde bile, Barış’a bile bu kadar dakika verdiği günlerde bile Adrian’ı düşünmezse… Neyse…

Trabzonspor kale ve defans hattı hariç halen bir takım değil. Sakatlıklar da bunda etken, ama bu kadar sakatlık da böylesi bir takım için kabul edilebilir değil. “Uyum sorunu” bir nebze kabul edilebilir de, o zaman da takımın en yeni bölgesi sayılabilecek savunma böylesine işlerken değil. Sapara ve Zokora’nın (Kaçak güreşmesine rağmen) futbol zekalarını ve katkılarını da hesaba katalım, Trabzonspor’un “hücum kokan” bütün ayakları savruk. Konsantrasyon eksikliği dediğimiz şey de burada başlıyor olabilir. Rakipler bu zaafiyetleri çok iyi çözüyorlar ve hücumda çoğalamayan, zor gol bulan, önde olduğu maçlarda kontralarla yakaladığı pozisyonları da gole çeviremeyen Trabzonspor’a karşı her an gol bulabilecekleri düşüncesiyle baskı uyguluyorlar. Burada savunma ve kalenin direnişiyle karşılaşıyorlar ama nereye kadar? Karşılaşmalar berabere iken nispeten daha dinamik, tempolu bir takım Trabzonspor. Ama geriye düştüğünde, Trabzonspor karşısında öne geçmenin özgüveniyle direnç bulan ve daha da iyi kapanan rakiplerine karşı etkili olamıyor. Önde iken de sahaya iyi yayılamıyor, yakaladığı fırsatları da kollektif zaafiyetlerden dolayı cömertçe heba ediyor. Çözüm Janko’yu hazır hale getirmekte de değil(aldığı kısıtlı sürede, zamanla neler yapabileceğinin sinyallerini verdi ki değinmeden geçmeyelim.) oyun ve oyuncu anlayışında. Bunda hem teknik kadronun, hem de oyuncuların tercihleri belirleyici. “Ben yaparsam doğrudur” yerine “Biz yapıyorsak doğrudur.” mottosunun yükselişi belki düzeltir bir şeyleri.

GAYRIMİLLÎ TAKIM VE AHLAKLI İSYAN

Trabzonspor yönetimi, adına “Millî” denen ama kulüp takımlarına hizmeti millî hizmetin önünde tutan TFF takımının oyuncu seçimlerindeki bilmem kaçıncı adaletsizliğe karşı yine sistem içinde kalan, gaz alıcı tepkiler verdi. Çözüm bu değil. Bu rezil tercihlere karşı Anadolu takımları birlikte hareket etmeli. Geçmişte Burak, Selçuk, Egemen, Hasan Ali, gelecekte Onur, Serdar Aziz, Ozan İpek ve diğerleri. Bu rezil düzenin değişmesi için sıradışı davranmalı. Milli Takımın Boykotu düşünülmeli mesela. Neye mâl olursa olsun, bu zihniyete dikkat çekmenin, bir şeyleri düzeltebilmenin yolu isyandan geçiyor. Ahlaklı bir isyandan.

Bir Yorum Yazın