BİLİP BİLMEDEN

Bilmek?

“Sokrates’in arkadaşlarından Khairephon Delphoi’a gider ve dünyada Sokrates’ten daha bilge biri olup olmadığını sorar. Aldığı yanıt ise olmadığıdır. Bu kehaneti kabullenemeyen Sokrates kendinden daha bilge olabileceğini düşündüğü devlet adamları, ozanlar ve zanaatkârlar ile konuşmak ve kehaneti çürütmek için yollara koyulur. Sokrates, bilge olduğunu sandığı ya da kendini bilge sanan bu insanların aslında bilge olmadıklarını anladıktan sonra, onlara bilge olmadıklarını ispatlamaya başlar. Böylece kendine birçok düşman edinir. Hiçbir şey bilmediği halde kendini bilge sanan bu insanlardan tek farkının “hiçbir şey bilmediğini bilmesi” olduğunu söyler. İşte onun gerçek bilgeliği bu bilinçtir.” Ancak bu tutum bilgeliklerini çürüttükleri insanlar tarafından bir bilge olarak sanılmasına yol açar. Edindiği düşmanlıkların sebebi de budur.” (Sokrates’in Savunması – Wikipedia)

Futbol ülkemizde, geniş kitlelerin yakından ve ateşli bir şekilde takip ettiği bir spor dalı, bu hepimizin malumu. Eğitimi ve aidiyeti ne olursa olsun, bu topraklar üzerinde yaşayan ortalama bir eril şahısa çanak tuttuğunuzda, futbol hakkında ortalamanın üstünde iddialı ve sahibince çok kıymetli olduğu düşünülen “derin” birtakım düşüncelerini paylaşmaktan imtina etmeyecektir. Transferin ne şekilde yapılması gerektiğinden girecek, tuttuğu takımın ve hatta hiç umurunda olmasa da rakip takımın yöneticilerini eleştirecek (veya övecek), takım kadrolarının ve taktiklerinin nasıl şekillenmesi gerektiğine dair o çok kıymetli görüşlerini bizden esirgemeyecektir.

Gerçi bu hastalıklı kendini alakasız konularda uzman ilan etme hali sadece futbolda da geçerli değil. Bu memlekette herkes kafasına göre inşaat-tadilat yapacak kadar mimar, eşine dostuna tanı koyup ilaç önerecek kadar eczacı-doktor vb’dir. Böylesine kıymetli bir insan profilinin futbola el atmaması ise hiç düşünülemez zaten. Ha bu ülkede binalar ne kadar para dökülürse dökülsün çirkinmiş, üflesen yıkılır haldeymiş, bilinçsiz ilaç tüketiminde rekorlar kırarak milli servetimizi ve sağlımızı heba ettiğimizi ortaya koyan bir sürü çalışma varmış, bunlar konunun esasıyla alakası olmayan sıkıcı ayrıntılar sadece. Maksat vatandaş olarak egomuz tatmin olsun.

Burada benim derdim memleketi kurtarmak değil. Benim derdim şimdilik bu kafada olan ve Trabzonspor taraftarı olduğunu iddia eden kesim. Onlara bir kaç soru sormak istiyorum:

1. Kaçınız hadi bırakalım profesyonellliği, amatör olarak bir takımda futbol oynarken bu sporun temellerine dair bu işin bilenlerinden herhangi bir eğitim aldınız? (Ben almadım. Sözümona genç nüfusu olan ülkemizdeki lisanslı futbolcu istatistiğine baktığımızda sizin ezici çoğunluğunuzun da böyle bir eğitim almadığı ortada.)

2. Kaçınız amatör kümede bile olsun, hadi bırak amatör kümeyi, anaokulu düzeyinde bile olsa sizden başka en az 10 kişinin daha ciddiye aldığı bir turnuvada bir takım kurdu ve/veya yönetti?(Ben yönetmedim.)

3. Kaçınızın herhangi bir profesyonel futbol kulübünün kapısından içeri girmişliği var? (Kendi adıma Trabzonspor’un kulüp binasında bir defa olmak üzere 1-2 saat geçirmişliğim var.)

4.Kaçınız kulübe üye? (Ben değilim.)

Beni tanıyanlara ısrarla söylediğim bir şey vardır: “Futboldan anladığımı iddia edemem, çünkü futbolla çok ilgilenen birisi değilim.” Şu lafımı iyi dinleyin: Tuttuğunuz takımın alacağı skorun ruh haliniz üzerinde büyük ölçekli etkilerinin olması, sizi futbol, hele hele Trabzonspor üzerinde uzman yapmaz. Bu kafayla yapılan mimarlık nasıl çirkin ve çürük şehirleşmeye yol açıyorsa, bu kafayla yapılan doktorluk nasıl hastayı beter hale getiriyorsa, sizin bu kafayla sözümona Trabzonspor uzmanlığınızla şekillendireceğiniz herhangi bir yönetim de o güya çok sevdiğiniz kulübü nerelere götürür varın hesabını siz yapın.

Bir örnekle demek istediğimizi daha açık bir hale getirmeye çalışalım. Misal bir kaç soru da üstüste bir kaç maç istenilen sonucu elde edemeyince Şenol Güneş’e etmedik küfrü bırakamayanlar, alternatif geliştirmek veya başka herhangi bir katkıda bulunma derdinde olmaksızın kendisini istifaya davet edenlere soralım:

1.Trabzonspor’un ne şekilde yönetildiğine dair birinci elden güvenilir bir tecrübeniz var mı? Trabzonspor camiası içinde orta veya üst düzey sorumluluk gerektiren bir pozisyonda ne kadarlık bir geçmişiniz var?

2.Şenol Güneş’in çalışma ortamına, yönetimle olan ilişkilerinin derinliklerine, verdiği kararlara ilişkin genel arkaplanına ve her bir karara ilişkin detaylara zamanında ve eksiksiz bir şekilde vakıf oluyor musunuz?

3.Şenol Güneş’i bizzat tanır mısınız? Eleştiri veya hakaretlerinizi dayandırdığınız kusurlar sizce karakterindeki hangi kusurdan kaynaklanıyor? Bu kusurlar hakkında birinci elden sağlam tecrübe veya bilginiz var mı?

4.Madem Trabzonspor’un geleceğine ilişkin hayati kararlar üzerinde etkili olmak konusunda bu kadar heveslisiniz, bugüne kadar Trabzonspor için neler yaptınız? Neleri başardınız? Elinizde tarafsız üçüncü bir şahsı ikna edecek herhangi bir referans, plan, proje, fizibilite, model veya adı her ne olursa olsun gerçek hayatta işleyebilecek sistematik bir çalışma var mı?

5. Elinizde Şenol Güneş’ten daha uygun bir alternatif var mı? Yoksa neden böyle davranıyorsunuz? Kendi çevrenize gösteriş yaparken egonuzu tatmin etmek için mi? Neyinize güveniyorsunuz? Bu kadar hayati bir konuda, hele hele rüştünüzü hiç bir şekilde ispat etmemiş bireyler olarak, bu kadar kestirmeden böylesine sonuçlara nasıl varabiliyorsunuz? Siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Eğer elinizde veya aklınızda daha uygun bir alternatifiniz varsa, bu alternatifin Şenol Güneş’ten daha iyi olduğuna dair verebileceğiniz güvenceler nelerdir? Eğer böyle bir güvenceniz yoksa sizin aklınıza uymak Trabzonspor’un körlemesine maceraya atılması anlamına gelmez mi?

Aynı şeylerin benzerlerini kulüp yönetimini eleştirenler için de söylemem mümkün. Lakin bu sefer Şenol Güneş’i savunurken olduğum kadar hevesli olamam, doğruya doğru. Çünkü Şenol Güneş’e dair kanaatim yönetime dair olandan çok daha olumlu. Ama sorumlu bir Trabzonspor taraftarı olarak, bu durumda dahi yönetimi istifaya davet etmek için Trabzonspor’a daha faydalı olacağını düşündüğüm bir alternatifin oluşmasını beklemem veya beklemek istemiyorsam da bu alternatifi oluşturmam gerektiğini biliyorum. Kaldı ki kopuk kopuk üçüncü beşinci ağızdan duyduğum rivayetler ve ne kadar sağlıklı olduğu sorgulanabilir kendi gözlemlerimle böyle radikal bir sonuca varmamın kısa vadede şikenin peşinden koşulmasından rahatsız olanlar dışında kimseye bir faydasının olmayacağını düşünüyorum.

Ha şu da var, isteyen istediği kimse veya yönetim hakkında istediği görüşü bildirsin. Ben bildirilmesin demiyorum. Ama bu görüş bildirmelerin özellikle sürü psikolojisiyle linçe dönüşme ihtimalini de gözönünde bulundurularak, söylenenlerin sonucunu iyice tartılarak ve hepsinden önemlisi hadlerin bilinerek yapılması gerekiyor. Aynı şeyi kendi evinde öylesine laf olsun diye söylemen  başka bir şey, binlerce kişinin sürü psikolojisiyle coştuğu bir ortamda ateşi körüklercesine ve bu söylediklerinin muhataplarına bir şekilde ulaşması kastıyla veya en azından bu ihtimali göz ardı ederek söylemen bambaşka bir şey.

Kısacası hernekadar özellikle medyada sanki sıradan taraftarın kulüp yönetimlerinde söz hakkı olması gerektiği pompalansa da, en azından renktaşlarımdan ricam, bilmediğiniz konularda fütursuzca atıp tutmayın. İnernet, sosyal medya vb evinizin salonu değil. Bildiğinizi sandığınız şeyleri de elinizden geldiğince sakin kafayla sorgulayın, herhangi bir şekilde harekete geçmeden önce hareketlerinizin sonuçlarından emin olana kadar bekleyin. Çünkü sorumluluk sahibi bir taraftar olmak bunu gerektirir. Diğer türlüsü, benim gözümde başkası tarafından güdülmek, gaza gelmek, suya yazı yazmak, gösteriş yapmak veya Trabzonspor üzerinden Trabzonspor’u umursamadan kestirmeden nemalanmaktır.

Bir Yorum Yazın